14 Temmuz 2011 Perşembe

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları - Part2




WB logosu Part1’den farklı olarak karanlık değil, aydınlıktı. Hafif, duygulandırıcı bir Desplat müziği ile giriş yaptık ve Hogwarts’ın yeni müdürü Severus Snape’i Okulu izlerken gördük. Belki bazılarımızın daha o sahnelerde gözü dolmuştur benim gibi. Çünkü kitabı okuyan herkes biliyordu ki, Snape ölecekti...
Esas başlangıç Deniz Kabuğu Kulübesinde yapıldı. Özgür Cin Dobby’nin mezarı başında nereden bulup ne ara onun olduğunu bilmediğimiz garip bir ayna ile gördük Harry’i. Hala çok kızdığım bir meseledir bu. (7. Filmin 1. Bölümünden kalma fiyaskolardan biridir. Hâlbuki taa 5. Filmde açıklığa kavuşması gerekiyordu aynanın ne olduğu, kimin olduğu konusu.)



Harry, Mr. Ollivander ve Cincüce Griphook ile konuşuyor kitaptaki gibi. Meraklandırıcı, güzel sahnelerdi. Ama Deniz Kabuğu Kulübesi’nde daha fazla şey olmasını beklerdim. Çok uzun sürmese de Tonks’un bir oğlu olduğunu Remus’tan duymayı, Remus-Harry tartışmasını bekliyordum, olmadı.
Gringotts’ta güzeldi. İyi iş çıkarılmış. Helena Bonham Carter’ın oyunculuk performansına bir kez daha hayran kaldık. Bellatrix kılığındaki genç Hermione’yi kusursuz oynadı. (sadece topukluyla garip şekilde yürüme meselesi bana saçma geldi. Hermione gayette topuklu giyiyor :D ) Ayrıca Bella’nın uzun süre Azkaban’da yattığını ve bu yüzden diş sağlığının bozulabileceğini biliyoruz fakat bence düzeltilemeyecek gibi de değildi hani sihirle. Gereksiz bir makyaj olmuş. Onun dışında Cincüce kostüm ve makyajları oldukça iyiydi. Makyözler iyi iş çıkarmış. Her neyse Gringotts’tan kaçış sorunsuzca işlenmiş.
Geldik Hogsmaede yoluna. Aberfoth Dumbledore önceki Aberfoth değil, değiştirilmiş ama olsun. Bu Aberfoth’u daha çok sevdim, güzel de rol yaptı. Sadece şu Albus Dumbledore’un hayatı biraz daha anlaşılır şekilde konuşulabilirdi. Ayna meselesi de burada açıklığa kavuşturulmuş. Sirius’undu, Mundungus çaldı Abertfoth’a sattı filan. Kurnazca bir hamle… Ve geçidi kullanarak okula gelirler. Harry’nin yardım isterken ki sahneler komikti. Ellerinde hiç ipucu olmamasına rağmen garip bir nesneyi aramaya çalışması. Harry-Ginny karşılaşmasında Ron komikti. =) Ehem, bu Kayıp Taç olayı da Luna’nın hop, diye söylenmesiyle halloldu. Neticede “Kayıp” Taç’tı ve Harry’nin Hortkuluğun hemen de bu olabileceğine inanması bana tuhaf, hatta saçma geldi.  Eh tabii, 6. Filmdeki Tom Riddle’ın anılarından bundan söz edilmezse, böyle damdan düşer gibi olur… Yine de Yönetmen David Yates bundan kurnazca yırtmış.
Snape-McGonagall düellosu beklenen bir sahneydi ama kısa sürdü. Yine de güzeldi. Okulun korunmaya alış sahneleri de hoştu. Hogwarts korunma büyüsüyle kaplanıyor falan… Ve Voldemort, saldırı emrini verince hiçbir şeyin olmaması, Neville’in köprüyü uçurması bunlar güzeldi. Ama Neville düşünce ben Ginny ve diğerlerinin korkulu bir tepki vererek uçurumun kenarına gelip, “Nevile!” diye bağırmalarını, öyle boş boş bakmalarını beklemezdim :D Neyse, Voldemort Mürver Asa’nın gücünün sınırlarını zorlayarak okulun koruma büyülerini yıkıyor ama aynı zamanda asayı çok zorladığını hissediyor. Buradan da asa’nın hala ona ait olmadığını, itaat etmediği sonucunu çıkarıyor.
Sırlar Odası’nda Hortkuluk olan kupa’nın yok edilişine lafım yok, bütün lafım Hermione-Ron öpüşmesinin şok edici şekilde, alakaya maydanoz tarzında gereksiz bir şekilde öpüşmeleriydi. En azından kitapta bunu yaparlarken güzel bir sebebi vardı.
Not: Voldemort, her Hortkuluğun yok oluşunu hissediyor ama kitapta böyle bir şey yok.
Bu arada Harry’miz Rovena Ravenclaw’ın kızı Helena ile konuşarak Diadem’in yerini tespit ediyor. Helena’yı canlandıran kadın güzel oynamış mutsuz hayaleti.
Ve okulda savaş başladı çoktan. Ama ben herkesin oraya buraya koşuşturmasını izler gibi oldum. Biraz da başkalarının gözünden düelloları izlemek güzel olabilirdi. Savaş sahneleri daha iyi işlenebilirdi bana kalırsa. Snape’ten sonra en etkileyici ölümlerden biri Lavender’ındı. O donmuş, gözleri açık yerde yatışı… Çok şey anlatıyordu. Ama savaş genel olarak iyi olmamış, beğenmedim. Hani at adamlar, ev cinleri, hani Grawpi?
Neville-Luna olayı neydi öyle ya? Şok edici. Yönetmen, sırf hayranların çok istediği şeyi gerçekleştirmek için yapmış bu beraberliği. Kusura bakmayın ama ben kabul etmiyorum, Rowling ne yazdıysa kabulümdür. Kitaptan şaşmam…
Harry ihtiyaç odasında hislerini kullanarak Hortkuluk olan Diadem’i buluyor ama talihsizlik bu ya Malfoy ve tayfası ile karşılaşıyor. Neyse ki Ron ve Hermione ona yetişip yardım ediyor. Ron yine, bu defa burada iki defa güldürmüştü bizi =) Malfoy, Harry tarafından kurtarıldı, Diadem de yok edildi ve Voldemort yine hissetti… İhtiyaç Odası da sorunsuz işlenen sahnelerden biriydi.
Harry burada yine imgelemler görüyor ve son Hortkuluğun, Voldemort’un yılanı Nagini’nin olduğunu öğrenerek yerini de tespit ediyor. Bizim Altın Üçlü hemen oraya gidiyor. (Beklediğimiz ve aynı zamanda korktuğumuz sahneler yaklaşıyordu.) Voldemort, Severus Snape’le Mürver Asa’nın işlemeyişi hakkında konuşuyor ve asanın hakiki sahibi olabilmek için yılanı Nagini’ye emri vererek onu dehşet verici şekilde öldürüyor… (Bu sahneler de benim gibi Severus Snape severlerin ağzı burnu akmıştır ağlamaktan. Hepimiz helak olduk.) Ölüm şeklinin bir de flu cama yansıyan gölgelerden, sıçrayan kanlardan anlamış olmamız beni/bizi daha fena yaptı. Bana kalırsa filmdeki en etkileyici ölümlerdendi. Ölümünü öyle açık açık göremesek de feci üzüldük… Geldik yine o beklenen sahnelere, Snape’in o acıklı yüz ifadesi, “Al onu.” diyişi… Anılarının gözyaşları şeklinde çıkmasını beklemiyorduk ama böylesi daha etkileyici ve vurucu olmuş. Ve Snape-Harry bakışması;
Snape, “Gözlerinin anneninkilere çekmiş…”
Tanrım… Biz de Severus’la öldük orada adeta…
Alan Rickman harika rol yaptı, ayakta alkışlanacak performanstı. Ama tabii asıl müthiş performansları Snape’in anılarında saklıydı.
Not: Snape’in ölüm mekânının değiştirilme sebebini hala anlamış değilim? Hani duygusal bir nedeni vardı, hani Lily’le ilgiliydi?
Bu acıklı, üzücü, kahredici sahnelerden sonra Voldemort, okula ve Harry’e seslenerek süre veriyor. Konuşmaları tıpkı kitaptaki gibiydi. Harry, zamanının bir kısmını Snape’in ölmeden önce verdiği anılarla geçirmek için Dumbledore’un odasına gidiyor. Geldik yine o beklenen sahnelere… (Hepimiz gergindik ve ağlamaya devam ediyorduk)
Prens’in Hikâyesi (Severus Snape’in anıları) beklediğim gibi olmasa da etkileyiciydi. Küçüklüğü, Lily’den ayrı düşüşü… Elbette eksik sahneler vardı; Mesela 7 Potter fikrini Mundungus’a söylemesini, Ormana Gryffindor’un kılıcını bırakışını, George’u ölümden kurtarışını, Lily’nin mektubunu okurken ağladığını falan görmeliydik bana kalırsa. Tamam, belki o kadar da önemli değildi ama kılıcın nasıl ortaya çıktığı konusu kafalarda hala soru işareti bırakabiliyor. Kılıç sahnesi çok önemliydi…  Yönetmenin, “Kitabı herkes okudu, nasılsa herkes neyin ne olduğunu biliyor,” tarzında çekim yapması hiç hoş değildi.
Anılarda Dumbledore’un Snape’e Hortkuluklardan bahsetmesi yanlıştı ama. Böyle bir şey söz konusu bile değil. Snape, Lily’nin öldüğünü öğrendiğinde böyle hızlı nefes alması, üzülmesi… Acayip bir etki yarattı üzerimizde. Dumbledore’a söz verirken ki tepkileri falan… Lily’i unutamadığını göstermek için yaptığı o patronus…
Snape’in ölmüş Lily’e sarılıp ağladı anlar yok muydu hele?  Allah kahretmesin, nasıl ağladık öyle… Çok feciydim, gözlüklerim ıslandı ve buğulandı (3D izliyorduk) burnum falan aktı. İyi ki de mendil vardı yanımda. İşte o sahnelerde Alan Rickman filmdeki en müthiş performansını sergilemişti. Harika oyunculuğuyla bir kez daha gönlümüzde taht kurdu Rickman. O âşık adamı, o üzgün, kahrolmuş adamı nasıl oynamıştı… Filmin unutulmayacak, en akılda kalan sahneleriydi.
Eksikliklere rağmen Prens’in Hikayesi, o Lily-Snape sarılmasıyla her şeyi telafi etmeye çalışmış yine kurnazca. Arkadaş bu adam ne pis adamdır. (Yönetmen)
Anılardan çıkan Harry, ölmesi gerektiğini anlamış oldu böylelikle. Çünkü son Hortkuluk, kendisiydi. Hermione ve Ron’a veda etti, yılan meselesini hatırlattı. Hermione’ye sarıldı. Şahsen ben Ron’un da bir tepki verip Harry’e sarılmasını beklerdim. Olmamış orası.
Harry’miz ormanda. Diriltme Taşı’nı nihayet keşfetti. Ailesini gördü… O sahneler de sorunsuzca işlenmiş, en güzel sahnelerden biriydi. Sadece daha oğlu olduğunu bile bilmediğimiz Remus’un oğlundan bahsedilmesi saçmaydı. Neyse ki, ölenlerin geri geldiği o hüzünlü hava bunu yutturdu gene.  (bkz. Yönetmen yine paçayı kurtarır)
Ve Harry-Voldemort bir kez daha karşı karşıya geliyor… Harry ölüyor.
Şimdi burada kocaman bir “YUH!” çekiyorum. O kadar haber yapılmıştı, hani çıplak olacaktı Daniel? Yoksa sadece Part1’deki yarı çıplak Harry-Hermione’nin öpüşme sahnesi için mi geçerliydi? Harry’nin tamamen çırılçıplak olması öyle aman aman gerekli değildi de hani çok durmadım üstünde. Dumbledore-Harry konuşmasının gereksizcene uzadığını düşünmekteyim, bana kalsa “Hogwarts’ta isteyen herkese yardım edilir.” Muhabbetinden çok, Hortkuluk meselesinin tam olarak anlaşılmasını sağlayacak şekilde konuşmaları daha iyi olurdu. Onun dışında kitaptaki gibiydi Kings Cross sahnesi. Çirkin yaratık Voldemort da tam olması gerektiği gibiydi. Güzeldi, beğendim.
Ve yaşama dönüş.
Voldemort’un yerden kalkarken ona yardım etmeye çalışan Bellatrix’i ittirmesi komiğime ve hoşuma gitti, güzeldi. Güldüm. Narcissa Malfoy’un da Harry’i kontrol ettiği sahneler kusursuzdu. Olması gerektiği gibi…
Harry’nin cesedi Hagrid’in kucağında okula getiriliyor beklediğimiz gibi. İyi gidiyor. Voldmeort’un sevinç gösterisi (Öyle bir güldüğü sahne vardı ki, sanki göbek atacak! LOL Hepimiz yarıldık orada.)  Neville’in Voldemort’la daha ateşli konuşmasını beklerdim; “Ölsem de sana katılmam,” ya da “Cehennem buz tutana kadar sana katılmam,” demesini falan beklerdim. Neville’ın konuşmasına dayanamayan Harry yere atlayıp kaçmaya başladı, Voldemort şoklara girdi. Herkes sevinç çığlığı attı ve dananın kuyruğu asıl burada koptu. Savaş tekrar başladı.
Harry ve Voldemort’un asaları ciddi bir savaş verdi ama son Hortkuluk (Yılan) hala yok edilmediği için birbirlerini öldüremediler. Harry-Voldmeort’un atlama sahnesi tamamen gereksizdi.  Ne o öyle birbirlerinin yüzlerini çocuk gibi çekiştirip durması? :D Ayrıca ondan önce fragmanda geçen ama filmde gösterilmeyen;
V- “Neden yaşıyorsun?”
H- “Çünkü uğrunda yaşamaya değer bir şeyim var.”
Dedikleri sahne nerede? Fragmanlar neden bu kadar yanıltıcı?
Bellatrix-Molly düellosu güzeldi ama ondan önce Molly’nin “S*rtük” derken biraz haykırmasını falan beklerdim, sönük olmuş. Bellatrix’in kül gibi yok oluşu kadar da saçma bir sahne görmedim arkadaş. Yok böyle şey…
Ve Neville, Voldemort’tan aldığı darbe sonrası ciddi bir savaş varken komik bir şekilde uyanır. (bu uyanış biçimini sevmedim.) Hermione ve Ron, yılana yem olacaklarken yılanın işini kahramanca bitirir ve yılan da Bellatrix gibi bin bir parçaya ayrılarak kül olur. Saçmalık. Ben yılanın kanlı, kopmuş başını görmeyi tercih ederim.
Harry ve Voldemort en son atlayış sonrası uçarak okulun bahçesine indiler ve son kez düelloya tutuldular. Voldemort, hala Mürver Asa’nın sahibi olduğuna inanıyordu ama değildi, Harry onu öldürdü ve Voldemort da solarak, kül olup havaya karıştı. Arkadaşım, öldüren lanet adamı kül yapmaz. Yönetmen bir kez olsun kitapları okumuş mu acayip merak ediyorum, bu nasıl saçmalık ya? Aksiyon olsun diye adamı yok ediyor. Olmaz böyle şey…
Düello sonrası Büyük Salondaki “Normal Hayat” şeyini anlamadım ben. İnsanlar konuşup gülüşüyor falan… Yahu bir sürü kayıp verdiniz, biraz hüzün biraz saygı… Hani nerede?
Harry’nin Mürver Asa’yı kırması kadar berbat bir sahne daha yok. Ölüm Yadigarları kitabında böyle bir şey geçmiyor. Tamam, cesurca bir hareket ama madem kıracaksın önce eski asanı tamir et, sonra Mürver Asa’yı kır ve öyle at!
Yazar Rowling, filmin bu şekilde katledilmesine nasıl izin vermiş hiç anlamıyorum. Kitabı sen yazdın, kurgu senin, kurgularına sadık kal madem…
19 Yıl Sonrası
Pek beğenmedim. Neden mi? Çünkü çocukların tümünü görebilmiş değilim? Hani Remus’un oğlu vardı, nerede? Hiç doğmamış, babasız kalmış, şimdi de ortada olmayan bir çocuktan bahsedilmesi çok saçma o zaman. Draco Malfoy’a bakayım derken ne onun oğlu Scorpius’u ne de eşi Astoria’yı görebildim. Bu kadar hızlı verirlerse bir şey göremeyiz tabii… Ama Albus Severus Potter ve Harry’nin konuşması beklediğim gibiydi. ASP’yi oynayan çocuk biraz daha gerçekçi olabilirdi ama küçük bir çocuktan da profesyonel olmasını beklemek aptalca olur elbette. Bonnie’nin (Ginny) performansını beğenmedim bu filmde. Sadece Harry ölünce verdiği o şok ve üzüntülü haykırışı etkileyiciydi. Gerisi fos… Epilog sahnesinde Ron’dan kitaptaki gibi bir espri bekliyordum, hiçbir şey olmadı. Ama gençlerimiz güzel yaşlanmış. Bunu beğendim. Sadece epilog sahneleri daha az aceleye gelseydi ve yavaş çekilseydi de herkesi net görebilseydik…
Neyse böyle bitti. Gitti… 10 yıllık efsane  böylece sona erdi.
Bitiş müziğimizin de “Hedwig’s Theme” olması hoştu…
Filme notum: 10 üzerinden 7


 Harry Potter bitti dedik, inanamadı. -Konuşan Blog



1 comment

14 Temmuz 2011 12:45

Yorumunu forumda da okumuştum. +1'ledim zaten hemen :) Bazı noktalarda sana katılmıyorum; ama hangi noktalar olduğunu unuttum :P Yalnız Gümüş Maral'ı aşkım Sev'imin yaptığı belliydi, düşünselinde geçmişe giderek gösterdi o anıyı; ama kitapları okumayan yine de pek bir şey anlayamazdı. Bloğunu kirletmek istemiyorum, çok pis küfrettim şimdi içimden.

Yorum Gönder

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları - Part2

Gönderen Konuşan Blog On 05:29



WB logosu Part1’den farklı olarak karanlık değil, aydınlıktı. Hafif, duygulandırıcı bir Desplat müziği ile giriş yaptık ve Hogwarts’ın yeni müdürü Severus Snape’i Okulu izlerken gördük. Belki bazılarımızın daha o sahnelerde gözü dolmuştur benim gibi. Çünkü kitabı okuyan herkes biliyordu ki, Snape ölecekti...
Esas başlangıç Deniz Kabuğu Kulübesinde yapıldı. Özgür Cin Dobby’nin mezarı başında nereden bulup ne ara onun olduğunu bilmediğimiz garip bir ayna ile gördük Harry’i. Hala çok kızdığım bir meseledir bu. (7. Filmin 1. Bölümünden kalma fiyaskolardan biridir. Hâlbuki taa 5. Filmde açıklığa kavuşması gerekiyordu aynanın ne olduğu, kimin olduğu konusu.)



Harry, Mr. Ollivander ve Cincüce Griphook ile konuşuyor kitaptaki gibi. Meraklandırıcı, güzel sahnelerdi. Ama Deniz Kabuğu Kulübesi’nde daha fazla şey olmasını beklerdim. Çok uzun sürmese de Tonks’un bir oğlu olduğunu Remus’tan duymayı, Remus-Harry tartışmasını bekliyordum, olmadı.
Gringotts’ta güzeldi. İyi iş çıkarılmış. Helena Bonham Carter’ın oyunculuk performansına bir kez daha hayran kaldık. Bellatrix kılığındaki genç Hermione’yi kusursuz oynadı. (sadece topukluyla garip şekilde yürüme meselesi bana saçma geldi. Hermione gayette topuklu giyiyor :D ) Ayrıca Bella’nın uzun süre Azkaban’da yattığını ve bu yüzden diş sağlığının bozulabileceğini biliyoruz fakat bence düzeltilemeyecek gibi de değildi hani sihirle. Gereksiz bir makyaj olmuş. Onun dışında Cincüce kostüm ve makyajları oldukça iyiydi. Makyözler iyi iş çıkarmış. Her neyse Gringotts’tan kaçış sorunsuzca işlenmiş.
Geldik Hogsmaede yoluna. Aberfoth Dumbledore önceki Aberfoth değil, değiştirilmiş ama olsun. Bu Aberfoth’u daha çok sevdim, güzel de rol yaptı. Sadece şu Albus Dumbledore’un hayatı biraz daha anlaşılır şekilde konuşulabilirdi. Ayna meselesi de burada açıklığa kavuşturulmuş. Sirius’undu, Mundungus çaldı Abertfoth’a sattı filan. Kurnazca bir hamle… Ve geçidi kullanarak okula gelirler. Harry’nin yardım isterken ki sahneler komikti. Ellerinde hiç ipucu olmamasına rağmen garip bir nesneyi aramaya çalışması. Harry-Ginny karşılaşmasında Ron komikti. =) Ehem, bu Kayıp Taç olayı da Luna’nın hop, diye söylenmesiyle halloldu. Neticede “Kayıp” Taç’tı ve Harry’nin Hortkuluğun hemen de bu olabileceğine inanması bana tuhaf, hatta saçma geldi.  Eh tabii, 6. Filmdeki Tom Riddle’ın anılarından bundan söz edilmezse, böyle damdan düşer gibi olur… Yine de Yönetmen David Yates bundan kurnazca yırtmış.
Snape-McGonagall düellosu beklenen bir sahneydi ama kısa sürdü. Yine de güzeldi. Okulun korunmaya alış sahneleri de hoştu. Hogwarts korunma büyüsüyle kaplanıyor falan… Ve Voldemort, saldırı emrini verince hiçbir şeyin olmaması, Neville’in köprüyü uçurması bunlar güzeldi. Ama Neville düşünce ben Ginny ve diğerlerinin korkulu bir tepki vererek uçurumun kenarına gelip, “Nevile!” diye bağırmalarını, öyle boş boş bakmalarını beklemezdim :D Neyse, Voldemort Mürver Asa’nın gücünün sınırlarını zorlayarak okulun koruma büyülerini yıkıyor ama aynı zamanda asayı çok zorladığını hissediyor. Buradan da asa’nın hala ona ait olmadığını, itaat etmediği sonucunu çıkarıyor.
Sırlar Odası’nda Hortkuluk olan kupa’nın yok edilişine lafım yok, bütün lafım Hermione-Ron öpüşmesinin şok edici şekilde, alakaya maydanoz tarzında gereksiz bir şekilde öpüşmeleriydi. En azından kitapta bunu yaparlarken güzel bir sebebi vardı.
Not: Voldemort, her Hortkuluğun yok oluşunu hissediyor ama kitapta böyle bir şey yok.
Bu arada Harry’miz Rovena Ravenclaw’ın kızı Helena ile konuşarak Diadem’in yerini tespit ediyor. Helena’yı canlandıran kadın güzel oynamış mutsuz hayaleti.
Ve okulda savaş başladı çoktan. Ama ben herkesin oraya buraya koşuşturmasını izler gibi oldum. Biraz da başkalarının gözünden düelloları izlemek güzel olabilirdi. Savaş sahneleri daha iyi işlenebilirdi bana kalırsa. Snape’ten sonra en etkileyici ölümlerden biri Lavender’ındı. O donmuş, gözleri açık yerde yatışı… Çok şey anlatıyordu. Ama savaş genel olarak iyi olmamış, beğenmedim. Hani at adamlar, ev cinleri, hani Grawpi?
Neville-Luna olayı neydi öyle ya? Şok edici. Yönetmen, sırf hayranların çok istediği şeyi gerçekleştirmek için yapmış bu beraberliği. Kusura bakmayın ama ben kabul etmiyorum, Rowling ne yazdıysa kabulümdür. Kitaptan şaşmam…
Harry ihtiyaç odasında hislerini kullanarak Hortkuluk olan Diadem’i buluyor ama talihsizlik bu ya Malfoy ve tayfası ile karşılaşıyor. Neyse ki Ron ve Hermione ona yetişip yardım ediyor. Ron yine, bu defa burada iki defa güldürmüştü bizi =) Malfoy, Harry tarafından kurtarıldı, Diadem de yok edildi ve Voldemort yine hissetti… İhtiyaç Odası da sorunsuz işlenen sahnelerden biriydi.
Harry burada yine imgelemler görüyor ve son Hortkuluğun, Voldemort’un yılanı Nagini’nin olduğunu öğrenerek yerini de tespit ediyor. Bizim Altın Üçlü hemen oraya gidiyor. (Beklediğimiz ve aynı zamanda korktuğumuz sahneler yaklaşıyordu.) Voldemort, Severus Snape’le Mürver Asa’nın işlemeyişi hakkında konuşuyor ve asanın hakiki sahibi olabilmek için yılanı Nagini’ye emri vererek onu dehşet verici şekilde öldürüyor… (Bu sahneler de benim gibi Severus Snape severlerin ağzı burnu akmıştır ağlamaktan. Hepimiz helak olduk.) Ölüm şeklinin bir de flu cama yansıyan gölgelerden, sıçrayan kanlardan anlamış olmamız beni/bizi daha fena yaptı. Bana kalırsa filmdeki en etkileyici ölümlerdendi. Ölümünü öyle açık açık göremesek de feci üzüldük… Geldik yine o beklenen sahnelere, Snape’in o acıklı yüz ifadesi, “Al onu.” diyişi… Anılarının gözyaşları şeklinde çıkmasını beklemiyorduk ama böylesi daha etkileyici ve vurucu olmuş. Ve Snape-Harry bakışması;
Snape, “Gözlerinin anneninkilere çekmiş…”
Tanrım… Biz de Severus’la öldük orada adeta…
Alan Rickman harika rol yaptı, ayakta alkışlanacak performanstı. Ama tabii asıl müthiş performansları Snape’in anılarında saklıydı.
Not: Snape’in ölüm mekânının değiştirilme sebebini hala anlamış değilim? Hani duygusal bir nedeni vardı, hani Lily’le ilgiliydi?
Bu acıklı, üzücü, kahredici sahnelerden sonra Voldemort, okula ve Harry’e seslenerek süre veriyor. Konuşmaları tıpkı kitaptaki gibiydi. Harry, zamanının bir kısmını Snape’in ölmeden önce verdiği anılarla geçirmek için Dumbledore’un odasına gidiyor. Geldik yine o beklenen sahnelere… (Hepimiz gergindik ve ağlamaya devam ediyorduk)
Prens’in Hikâyesi (Severus Snape’in anıları) beklediğim gibi olmasa da etkileyiciydi. Küçüklüğü, Lily’den ayrı düşüşü… Elbette eksik sahneler vardı; Mesela 7 Potter fikrini Mundungus’a söylemesini, Ormana Gryffindor’un kılıcını bırakışını, George’u ölümden kurtarışını, Lily’nin mektubunu okurken ağladığını falan görmeliydik bana kalırsa. Tamam, belki o kadar da önemli değildi ama kılıcın nasıl ortaya çıktığı konusu kafalarda hala soru işareti bırakabiliyor. Kılıç sahnesi çok önemliydi…  Yönetmenin, “Kitabı herkes okudu, nasılsa herkes neyin ne olduğunu biliyor,” tarzında çekim yapması hiç hoş değildi.
Anılarda Dumbledore’un Snape’e Hortkuluklardan bahsetmesi yanlıştı ama. Böyle bir şey söz konusu bile değil. Snape, Lily’nin öldüğünü öğrendiğinde böyle hızlı nefes alması, üzülmesi… Acayip bir etki yarattı üzerimizde. Dumbledore’a söz verirken ki tepkileri falan… Lily’i unutamadığını göstermek için yaptığı o patronus…
Snape’in ölmüş Lily’e sarılıp ağladı anlar yok muydu hele?  Allah kahretmesin, nasıl ağladık öyle… Çok feciydim, gözlüklerim ıslandı ve buğulandı (3D izliyorduk) burnum falan aktı. İyi ki de mendil vardı yanımda. İşte o sahnelerde Alan Rickman filmdeki en müthiş performansını sergilemişti. Harika oyunculuğuyla bir kez daha gönlümüzde taht kurdu Rickman. O âşık adamı, o üzgün, kahrolmuş adamı nasıl oynamıştı… Filmin unutulmayacak, en akılda kalan sahneleriydi.
Eksikliklere rağmen Prens’in Hikayesi, o Lily-Snape sarılmasıyla her şeyi telafi etmeye çalışmış yine kurnazca. Arkadaş bu adam ne pis adamdır. (Yönetmen)
Anılardan çıkan Harry, ölmesi gerektiğini anlamış oldu böylelikle. Çünkü son Hortkuluk, kendisiydi. Hermione ve Ron’a veda etti, yılan meselesini hatırlattı. Hermione’ye sarıldı. Şahsen ben Ron’un da bir tepki verip Harry’e sarılmasını beklerdim. Olmamış orası.
Harry’miz ormanda. Diriltme Taşı’nı nihayet keşfetti. Ailesini gördü… O sahneler de sorunsuzca işlenmiş, en güzel sahnelerden biriydi. Sadece daha oğlu olduğunu bile bilmediğimiz Remus’un oğlundan bahsedilmesi saçmaydı. Neyse ki, ölenlerin geri geldiği o hüzünlü hava bunu yutturdu gene.  (bkz. Yönetmen yine paçayı kurtarır)
Ve Harry-Voldemort bir kez daha karşı karşıya geliyor… Harry ölüyor.
Şimdi burada kocaman bir “YUH!” çekiyorum. O kadar haber yapılmıştı, hani çıplak olacaktı Daniel? Yoksa sadece Part1’deki yarı çıplak Harry-Hermione’nin öpüşme sahnesi için mi geçerliydi? Harry’nin tamamen çırılçıplak olması öyle aman aman gerekli değildi de hani çok durmadım üstünde. Dumbledore-Harry konuşmasının gereksizcene uzadığını düşünmekteyim, bana kalsa “Hogwarts’ta isteyen herkese yardım edilir.” Muhabbetinden çok, Hortkuluk meselesinin tam olarak anlaşılmasını sağlayacak şekilde konuşmaları daha iyi olurdu. Onun dışında kitaptaki gibiydi Kings Cross sahnesi. Çirkin yaratık Voldemort da tam olması gerektiği gibiydi. Güzeldi, beğendim.
Ve yaşama dönüş.
Voldemort’un yerden kalkarken ona yardım etmeye çalışan Bellatrix’i ittirmesi komiğime ve hoşuma gitti, güzeldi. Güldüm. Narcissa Malfoy’un da Harry’i kontrol ettiği sahneler kusursuzdu. Olması gerektiği gibi…
Harry’nin cesedi Hagrid’in kucağında okula getiriliyor beklediğimiz gibi. İyi gidiyor. Voldmeort’un sevinç gösterisi (Öyle bir güldüğü sahne vardı ki, sanki göbek atacak! LOL Hepimiz yarıldık orada.)  Neville’in Voldemort’la daha ateşli konuşmasını beklerdim; “Ölsem de sana katılmam,” ya da “Cehennem buz tutana kadar sana katılmam,” demesini falan beklerdim. Neville’ın konuşmasına dayanamayan Harry yere atlayıp kaçmaya başladı, Voldemort şoklara girdi. Herkes sevinç çığlığı attı ve dananın kuyruğu asıl burada koptu. Savaş tekrar başladı.
Harry ve Voldemort’un asaları ciddi bir savaş verdi ama son Hortkuluk (Yılan) hala yok edilmediği için birbirlerini öldüremediler. Harry-Voldmeort’un atlama sahnesi tamamen gereksizdi.  Ne o öyle birbirlerinin yüzlerini çocuk gibi çekiştirip durması? :D Ayrıca ondan önce fragmanda geçen ama filmde gösterilmeyen;
V- “Neden yaşıyorsun?”
H- “Çünkü uğrunda yaşamaya değer bir şeyim var.”
Dedikleri sahne nerede? Fragmanlar neden bu kadar yanıltıcı?
Bellatrix-Molly düellosu güzeldi ama ondan önce Molly’nin “S*rtük” derken biraz haykırmasını falan beklerdim, sönük olmuş. Bellatrix’in kül gibi yok oluşu kadar da saçma bir sahne görmedim arkadaş. Yok böyle şey…
Ve Neville, Voldemort’tan aldığı darbe sonrası ciddi bir savaş varken komik bir şekilde uyanır. (bu uyanış biçimini sevmedim.) Hermione ve Ron, yılana yem olacaklarken yılanın işini kahramanca bitirir ve yılan da Bellatrix gibi bin bir parçaya ayrılarak kül olur. Saçmalık. Ben yılanın kanlı, kopmuş başını görmeyi tercih ederim.
Harry ve Voldemort en son atlayış sonrası uçarak okulun bahçesine indiler ve son kez düelloya tutuldular. Voldemort, hala Mürver Asa’nın sahibi olduğuna inanıyordu ama değildi, Harry onu öldürdü ve Voldemort da solarak, kül olup havaya karıştı. Arkadaşım, öldüren lanet adamı kül yapmaz. Yönetmen bir kez olsun kitapları okumuş mu acayip merak ediyorum, bu nasıl saçmalık ya? Aksiyon olsun diye adamı yok ediyor. Olmaz böyle şey…
Düello sonrası Büyük Salondaki “Normal Hayat” şeyini anlamadım ben. İnsanlar konuşup gülüşüyor falan… Yahu bir sürü kayıp verdiniz, biraz hüzün biraz saygı… Hani nerede?
Harry’nin Mürver Asa’yı kırması kadar berbat bir sahne daha yok. Ölüm Yadigarları kitabında böyle bir şey geçmiyor. Tamam, cesurca bir hareket ama madem kıracaksın önce eski asanı tamir et, sonra Mürver Asa’yı kır ve öyle at!
Yazar Rowling, filmin bu şekilde katledilmesine nasıl izin vermiş hiç anlamıyorum. Kitabı sen yazdın, kurgu senin, kurgularına sadık kal madem…
19 Yıl Sonrası
Pek beğenmedim. Neden mi? Çünkü çocukların tümünü görebilmiş değilim? Hani Remus’un oğlu vardı, nerede? Hiç doğmamış, babasız kalmış, şimdi de ortada olmayan bir çocuktan bahsedilmesi çok saçma o zaman. Draco Malfoy’a bakayım derken ne onun oğlu Scorpius’u ne de eşi Astoria’yı görebildim. Bu kadar hızlı verirlerse bir şey göremeyiz tabii… Ama Albus Severus Potter ve Harry’nin konuşması beklediğim gibiydi. ASP’yi oynayan çocuk biraz daha gerçekçi olabilirdi ama küçük bir çocuktan da profesyonel olmasını beklemek aptalca olur elbette. Bonnie’nin (Ginny) performansını beğenmedim bu filmde. Sadece Harry ölünce verdiği o şok ve üzüntülü haykırışı etkileyiciydi. Gerisi fos… Epilog sahnesinde Ron’dan kitaptaki gibi bir espri bekliyordum, hiçbir şey olmadı. Ama gençlerimiz güzel yaşlanmış. Bunu beğendim. Sadece epilog sahneleri daha az aceleye gelseydi ve yavaş çekilseydi de herkesi net görebilseydik…
Neyse böyle bitti. Gitti… 10 yıllık efsane  böylece sona erdi.
Bitiş müziğimizin de “Hedwig’s Theme” olması hoştu…
Filme notum: 10 üzerinden 7


 Harry Potter bitti dedik, inanamadı. -Konuşan Blog



1 Response to "Harry Potter ve Ölüm Yadigarları - Part2"

  1. Yorumunu forumda da okumuştum. +1'ledim zaten hemen :) Bazı noktalarda sana katılmıyorum; ama hangi noktalar olduğunu unuttum :P Yalnız Gümüş Maral'ı aşkım Sev'imin yaptığı belliydi, düşünselinde geçmişe giderek gösterdi o anıyı; ama kitapları okumayan yine de pek bir şey anlayamazdı. Bloğunu kirletmek istemiyorum, çok pis küfrettim şimdi içimden.