14 Kasım 2011 Pazartesi

Aşk



"Aşk, sizi şaşırtacak!" -Konuşan Blog

Oldukça şaşırttı açıkçası. Beklemediğim bir kurgu beni bekliyormuş meğersem. Sanmıştım ki bu kitap esas kız ile esas oğlan'ın destansı aşkı, sanmıştım ki film gibi bir roman beni bekler.
Yanılmışım, çok yanılmışım...
Ve Aşk, 2009 yılında raflara çıkıp da en çok satanlar listesine girince ön yargıyla bakmıştım. Öyle bir ön yargı ki, "Neden insanlar aşk'tan başka şeylerle ilgilenmez ki!" demiş, büyük bir cahillik ederek burun kıvırmış, belki de aşka olan gizli nefretimden onu okumayı reddetmiştim. Şimdi pişman mıyım? Çok.

Ama benim ön yargı ile bakmama sebep olan bir diğer şey daha vardı. Kapak. İncecik bir çiçek yaprağı, kalp şeklinde ve her taraf pembe. Hatta yaprak bile açık bir pembe. Pembeyi de sevmem hiç. Belki de esas kız-oğlan aşkıdır diye düşünmeme sebep olan da kapaktı, pembe idi. Belki pek çok insan da benim gibi düşünerek okumamıştır, hala okumayan da vardır bence ki, geçenlerde kitaptan öyle bahsetmiş ve etkilendiğimi açıkça belli etmiş olmalıyım, bir arkadaş okumaya başladığını söyledi.

Siz de bu satırlarımı okurken Allah Allah, diyorsunuz belki de. "Nasıl bir kitapmış bu?"


Şöyle anlatayım izninizle;




Kitabın konusu tahmin ettiğiniz gibi değil. Destansı bir aşk falan yok.
Aşk var ama öylesi bir aşk değil. Masum, yüce ve ilahi.

Kitabın konusu gerçek bir olaydan kesitle yola çıkılarak yazılmıştır. (Ünlü Tasavvuf ve düşünce adamı Mevlana ile onun ruhdaşı Şems-i Tebrizi'nin karşılaşması sonrasında gelişen olaylar ve halkın bu ikilinin arasındaki ilişkiyi yanlış anlamasıdır.) Kitabı okuduktan sonra gerçekle kurgu/roman arasındaki farkı daha iyi anlayabilmek adına Vikipedi'den Mevlana'yı baştan sona okuyunuz derim. Böylece yazarın kurgu yeteneğini açıkça görürsünüz. 



Evet, oldukça etkileyiciydi hatta şaşırtıcı.
Yazar, fikri oldukça iyi kullanmış.
Mevlana-Şems'in yüce dostluğunu, bize yabancı bir kadının gözünden, roman içinde roman tekniğini kullanarak vermiş. Üstelik dil akıcı, edebi ve sürükleyici... Kalemi başarılıydı cidden. Olayları, karakterleri kafanızda canlandırmakta zorlanmadığınız gibi öğretici yanı da (Kırk Kural) size keyif verecek.

Ella adındaki bu yabancı uyruklu kadın, kitabı okudukça hem kendini hem Mevlana'yı hem deTebriz'li Şems'i keşfeder. Ve Aşk'ı. Onu yeniden bulur.



Kitabı okumayı bitirdiğinizde; ya... Neden böyle olmak zorundaydı, niye mutlu son olmaz böylelerinde? diyebilirsiniz. Ancak kitapta da söylendiği gibi, "En nihayetinde aşk'ın olduğu her yerde ayrılık var." idi... 

Bitirdiğim de bu sözü düşünmüş ve isyan etmemiştim. Ve ayrıca, bitirdiğimde sufi gözüyle dünyaya bakabilseydim, her şeyin ne kadar da güzel olabileceğini düşündüm. Herkesin içinde bir sufi olsaydı, dedim. Herkes Derviş olamazdı belki ama içimizde azıcık sufi gözü olsaydı belki de dünya bu kadar çirkinleşmezdi...

Daha da yazmak, bu kitap hakkında dolu dolu konuşabilmek isterdim ama vakit az. Yapmam gereken başka şeyler var. Sözlerimi Şems'in Kırk Kuralı'ndan ibret aldığım üç kural ile bitiriyorum. Son olarak, bu kitabı okumadıysanız siz de çok pişman olursunuz söyleyeyim.
Altıncı Kural: Şu dünyada çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.On Yedinci Kural: Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.


Yirmi Birinci Kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hak’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.


Not: Kitabı okumayı bitirdiğinizde kurallara yeniden göz atmak isterseniz, TIKLA!









Aşk

Gönderen Konuşan Blog On 01:05


"Aşk, sizi şaşırtacak!" -Konuşan Blog

Oldukça şaşırttı açıkçası. Beklemediğim bir kurgu beni bekliyormuş meğersem. Sanmıştım ki bu kitap esas kız ile esas oğlan'ın destansı aşkı, sanmıştım ki film gibi bir roman beni bekler.
Yanılmışım, çok yanılmışım...
Ve Aşk, 2009 yılında raflara çıkıp da en çok satanlar listesine girince ön yargıyla bakmıştım. Öyle bir ön yargı ki, "Neden insanlar aşk'tan başka şeylerle ilgilenmez ki!" demiş, büyük bir cahillik ederek burun kıvırmış, belki de aşka olan gizli nefretimden onu okumayı reddetmiştim. Şimdi pişman mıyım? Çok.

Ama benim ön yargı ile bakmama sebep olan bir diğer şey daha vardı. Kapak. İncecik bir çiçek yaprağı, kalp şeklinde ve her taraf pembe. Hatta yaprak bile açık bir pembe. Pembeyi de sevmem hiç. Belki de esas kız-oğlan aşkıdır diye düşünmeme sebep olan da kapaktı, pembe idi. Belki pek çok insan da benim gibi düşünerek okumamıştır, hala okumayan da vardır bence ki, geçenlerde kitaptan öyle bahsetmiş ve etkilendiğimi açıkça belli etmiş olmalıyım, bir arkadaş okumaya başladığını söyledi.

Siz de bu satırlarımı okurken Allah Allah, diyorsunuz belki de. "Nasıl bir kitapmış bu?"


Şöyle anlatayım izninizle;




Kitabın konusu tahmin ettiğiniz gibi değil. Destansı bir aşk falan yok.
Aşk var ama öylesi bir aşk değil. Masum, yüce ve ilahi.

Kitabın konusu gerçek bir olaydan kesitle yola çıkılarak yazılmıştır. (Ünlü Tasavvuf ve düşünce adamı Mevlana ile onun ruhdaşı Şems-i Tebrizi'nin karşılaşması sonrasında gelişen olaylar ve halkın bu ikilinin arasındaki ilişkiyi yanlış anlamasıdır.) Kitabı okuduktan sonra gerçekle kurgu/roman arasındaki farkı daha iyi anlayabilmek adına Vikipedi'den Mevlana'yı baştan sona okuyunuz derim. Böylece yazarın kurgu yeteneğini açıkça görürsünüz. 



Evet, oldukça etkileyiciydi hatta şaşırtıcı.
Yazar, fikri oldukça iyi kullanmış.
Mevlana-Şems'in yüce dostluğunu, bize yabancı bir kadının gözünden, roman içinde roman tekniğini kullanarak vermiş. Üstelik dil akıcı, edebi ve sürükleyici... Kalemi başarılıydı cidden. Olayları, karakterleri kafanızda canlandırmakta zorlanmadığınız gibi öğretici yanı da (Kırk Kural) size keyif verecek.

Ella adındaki bu yabancı uyruklu kadın, kitabı okudukça hem kendini hem Mevlana'yı hem deTebriz'li Şems'i keşfeder. Ve Aşk'ı. Onu yeniden bulur.



Kitabı okumayı bitirdiğinizde; ya... Neden böyle olmak zorundaydı, niye mutlu son olmaz böylelerinde? diyebilirsiniz. Ancak kitapta da söylendiği gibi, "En nihayetinde aşk'ın olduğu her yerde ayrılık var." idi... 

Bitirdiğim de bu sözü düşünmüş ve isyan etmemiştim. Ve ayrıca, bitirdiğimde sufi gözüyle dünyaya bakabilseydim, her şeyin ne kadar da güzel olabileceğini düşündüm. Herkesin içinde bir sufi olsaydı, dedim. Herkes Derviş olamazdı belki ama içimizde azıcık sufi gözü olsaydı belki de dünya bu kadar çirkinleşmezdi...

Daha da yazmak, bu kitap hakkında dolu dolu konuşabilmek isterdim ama vakit az. Yapmam gereken başka şeyler var. Sözlerimi Şems'in Kırk Kuralı'ndan ibret aldığım üç kural ile bitiriyorum. Son olarak, bu kitabı okumadıysanız siz de çok pişman olursunuz söyleyeyim.
Altıncı Kural: Şu dünyada çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.On Yedinci Kural: Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.


Yirmi Birinci Kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hak’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.


Not: Kitabı okumayı bitirdiğinizde kurallara yeniden göz atmak isterseniz, TIKLA!









0 Response to "Aşk"