15 Aralık 2011 Perşembe

50 İlk Öpücük

"Yüzyılın en romantik komedi filmi!" -Konuşan Blog






Filmi izleyeli sene oluyor (bkz. 2004). Dvd raflarını gezerken filme rastladığımda gülümsedim. (Aklıma gelmişken blog'a da yazayım dedim) İzlediğim en iyi romantik komedi filmlerinden biriydi ve filmlerin kalitesi konusunda bana güvenebilirsiniz. 


Konusunu anlatmayacağım, sadece alıp izlemenizi öneriyorum. (Konusunu internetten de araştırmayın bence) Bittiğinde etkilenmediğinizi iddia ederseniz Konuşan Blog'un boş konuştuğunu rahatlıkla söyleyip bu Blog'u ilgili merciilere şikayet edebilirsiniz :P Yok etkilenirseniz, tecrübeli bir filmkolik olarak sizin memnuniyetinizden memnuniyet duyarım.

11 Aralık 2011 Pazar

Twilight: Şafak Vakti


Film başlamadan önce, reklamlarda Taylor Lautner ve Kristen Stewart'ın yeni filmlerine dair fragmanlar vardı. İkisi de konusu güzel bir filmde rol alıyor; biri Pamuk Prenses, diğeri kimliksiz bir genç adam. Taylor'un rolünü aldığı filmin birçok benzeri var aslında konu olarak. O yüzden Kristen'ın filmi özgünlük açısından daha ağır basıyor. Taylor Lautner'ın filmini izleyeceğim bu arada imkanım olursa. Sevdiğim aktris ve aktörler vardı çünkü. Harry Potter da sevilen karakter Lucius Malfoy (Jason Isaacs) ve Avatar da karşımıza çıkan Doktor Grace (Sigourney Weawer) bence de izlenmeli!


Şimdi film başlıyor.


Açıkçası girişi pek başarılı bulmadım. Bana sanki bir dizi yarım kalmış da oradan devam ediyormuş hissi verdi düpedüz. Bir sinema filminin olması gerektiği gibi etkileyici değildi.


Şafak Vakti çıkmadan evvel epey konuşuldu durdu. İşte sevişme sahneleriydi, öpüşmeydi vs. serinin hayranları tarafından ne hikmetse çok merak edildi. Sevişme sahnelerine geldik, gördük. Cidden bir şey yok. Ortada sevişme falan olduğuna inanmazsınız bile.

18 Kasım 2011 Cuma

Ölümsüzler: Tanrıların Savaşı (Immortals)


 300 Spartalı filminin yapımcılarından, Ölümsüzler.


Açık söyleyeyim 300 Spartalı'yı doğru düzgün izleyebilmiş değilim, o yüzden ikisi arasında karşılaştırma yapamayacağım; ancak anladığım kadarıyla görsellerde benzerlik var.


Evet, gerek görselleriyle gerek makyajlarıyla gerekse kostümleriyle iyiydi. Peki bunlar bir film için temel unsurlar mıdır veya bir filmi "iyi" yapmaya yeten ögeler midir? Tabii ki hayır. Konu sağlam olsun ki, bu yukarıda saydıklarımla beraber ortaya "çok iyi film" çıksın ya da "tatmin edici".

Yüzyılın Fırtınası - Stephen King




Korku edebiyatının usta kalemi, Stephen King'den ilginç bir kitap.

Bir roman değil, tv senaryosu olarak yazılmıştır. Yani kitabı açıp sayfaları şöyle hızlıca geçtiğinizde tek tük yazılar görürsünüz, dolu dolu değildir kitabın içi. Çünkü bu, senaryodur.
Okunmak için yazılmamış; ama yine de basmış kitabevleri. Ben roman zannettiğimden almıştım, haliyle bu ilginç yazım türünü okurken şaşalamam gerek ama hazırlıklıydım çünkü ÖNSÖZ'ünü okuyarak başladım. Hani sizin sıkıcı bulup da atladığınız yazar'ın okurlara hitap ettiği bölüm var ya işte o.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Aşk



"Aşk, sizi şaşırtacak!" -Konuşan Blog

Oldukça şaşırttı açıkçası. Beklemediğim bir kurgu beni bekliyormuş meğersem. Sanmıştım ki bu kitap esas kız ile esas oğlan'ın destansı aşkı, sanmıştım ki film gibi bir roman beni bekler.
Yanılmışım, çok yanılmışım...
Ve Aşk, 2009 yılında raflara çıkıp da en çok satanlar listesine girince ön yargıyla bakmıştım. Öyle bir ön yargı ki, "Neden insanlar aşk'tan başka şeylerle ilgilenmez ki!" demiş, büyük bir cahillik ederek burun kıvırmış, belki de aşka olan gizli nefretimden onu okumayı reddetmiştim. Şimdi pişman mıyım? Çok.

Ama benim ön yargı ile bakmama sebep olan bir diğer şey daha vardı. Kapak. İncecik bir çiçek yaprağı, kalp şeklinde ve her taraf pembe. Hatta yaprak bile açık bir pembe. Pembeyi de sevmem hiç. Belki de esas kız-oğlan aşkıdır diye düşünmeme sebep olan da kapaktı, pembe idi. Belki pek çok insan da benim gibi düşünerek okumamıştır, hala okumayan da vardır bence ki, geçenlerde kitaptan öyle bahsetmiş ve etkilendiğimi açıkça belli etmiş olmalıyım, bir arkadaş okumaya başladığını söyledi.

Siz de bu satırlarımı okurken Allah Allah, diyorsunuz belki de. "Nasıl bir kitapmış bu?"


Şöyle anlatayım izninizle;

Kayıp Gül


O kadar da etkilenmedim açıkçası.

Kitabı elime almadan önce beyaz şeridin üzerinde yazan o alıntı söz dikkatimi çekmişti, hatırlıyorum.

"Türklerin küçük Prens'i tüm dünyayı büyülüyor."

Yazara büyük övgü doğrusu. (Küçük Prens, Fransız yazar Saint Exupery'nin eseridir ve oldukça meşhurdur.)

Kitabı raftan aldım ve arka kapak yazısına baktım. Genelde konusunu arka kapaklardan öğrenmeyi sevmem, keyfimi kaçırır ama bunu merak etmiştim, görmem lazımdı neden böylesine bir övgü var? Üstelik Serdar Özkan adını ilk defa duyuyordum.
Elime aldığımda öncelikle hafifliği ve inceliği şaşırttı. Kalın bir kitap değildi hiç. İster istemez aklımdan, bu kadar kısa bir hikaye/roman nasıl etkili olabilir düşüncesi geçti. Arkaya baktım;

2 Kasım 2011 Çarşamba

Kovboylar ve Uzaylılar

Başlığı görünce yarıla yarıla gülesiniz geldi mi? 



Benim gelmişti.


Kovboylar ve Uzaylılar? Pohahohahahaho :P Ne alaka ulann...

İlginç bir birleşimdi tabii. Başta girmek istemedim bu filme ama Şirinler'e gitmek istemeyen bir kuzeniniz olunca el mahkum... (Gideli haftalar oldu evet, filmi yorumlama fırsatını ancak bulabildim.)

17 Ekim 2011 Pazartesi

The Thing 2011 (Şey)



Bilim-kurgu tarzında bir korku filmi. Günümüzde hala korku filmi izlerken korkan var mı bilemiyorum ama ben korkmuyorum o kesin. Sanırım izleye izleye alışmışız, tabii gelişen teknoloji de artık şaşırtmıyor... Konu bana pek özgün gelmedi. Zaten son zamanlarda ne hikmetse senaristler 'Dünya Dışı Yaşam Formu' ile ilgili senaryo yazar oldu ve çoğu da beyaz perdeye aktarılıyor. Thing, John Carpenter tarafından 1982'de de çekilmiş. Yani bu yapım, yeniden çevrildi. 1982 yapımı olan nasıldır bilemiyorum, o günün teknolojisi ile bugünün teknolojisi arasında dağlar kadar fark olduğu için yorum yapmakta pek sıkıntı çekeceğimizi sanmıyorum ama yine de ön yargılı olmamak ve ilk yapımı o günün şartlarını göz önüne alarak izleyip objektif bir yorum yapmak gerek.

(1982 yapımı filmin afişi)


Konuya döneyim. Filmin sinemada izlenmeye değer olduğunu söyleyemeyeceğim (kendimce) Ancak evde veyahut internette izlerken gerileceğinizi sanmam. Eğer böyle bir duyguyu az da olsa yaşamak isterseniz sinemaya gidin derim. 

14 Temmuz 2011 Perşembe

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları - Part2




WB logosu Part1’den farklı olarak karanlık değil, aydınlıktı. Hafif, duygulandırıcı bir Desplat müziği ile giriş yaptık ve Hogwarts’ın yeni müdürü Severus Snape’i Okulu izlerken gördük. Belki bazılarımızın daha o sahnelerde gözü dolmuştur benim gibi. Çünkü kitabı okuyan herkes biliyordu ki, Snape ölecekti...
Esas başlangıç Deniz Kabuğu Kulübesinde yapıldı. Özgür Cin Dobby’nin mezarı başında nereden bulup ne ara onun olduğunu bilmediğimiz garip bir ayna ile gördük Harry’i. Hala çok kızdığım bir meseledir bu. (7. Filmin 1. Bölümünden kalma fiyaskolardan biridir. Hâlbuki taa 5. Filmde açıklığa kavuşması gerekiyordu aynanın ne olduğu, kimin olduğu konusu.)

17 Haziran 2011 Cuma

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Part 2 Son Fragman!

Of of offff!!! Müthiş bir fragman!
Ve ilk kez bir fragman gözlerimi yaşarttı...
Neredeyse filmi izlemiş kadar olmam da kötü yanı elbette.
Ama ne kadar izlemeyeceğim desem de bir fan olarak bunu yine ama yine yapamadım..
Lanet olsun..
(Çeviri için Sihir Başlasın'a teşekkürler..)

13 Haziran 2011 Pazartesi

Ejderhanı Nasıl Eğitirsin?



“Kapağında yazdığı gibi ‘Gerçekten Muhteşem!’– Konuşan Blog

Öncelikle yetişkinlerin, Animasyonlar’ın geneline kesinlikle önyargı ile yaklaşmamalarını tavsiye ederim. Çünkü izlemeyi bitirdiğinizde mutlaka ağzınızdan; “güzeldi”, “harikaymış”, “muhteşem”, “etkileyici” gibi sözlerden biri çıkacaktır, mutlaka… Kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum. Özellikle çocuklu yetişkinler çocuklarına mutlaka izletsin.

4 Haziran 2011 Cumartesi

Bir Noel Gecesi Kabusu (The Nightmare Before Christmas)


En sevdiğim yönetmen ve senaryo yazarı Tim Burton'dan 1993 yapım yılı, harika bir animasyon! Zamanında pek başarılı bulunmasa da karakterlerinin oyuncakları, bibloları, tişörtleri ve çantaları çıkmıştır. Zaten bunu izlemek istememdeki en büyük etkende buydu. Bu tarz eşyaları bir ara o kadar çok görüyordum ki merak ettim ve araştırdım. Karşıma çıkan bu animasyonu keşfettiğim için kendimi şanslı sayıyorum. 

3 Haziran 2011 Cuma

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları - Bölüm 2


Efsane sona eriyor... 
Başladığı günden bu yana benim gibi sadık bir izleyici kitlesi edinen Harry Potter serisi sona eriyor. Kuşkusuz serinin kitaplarını okuyup bağımlısı olan biz fanlar için son derece üzücü. Hepimiz, her açıdan güçlü olan bir dünyaya gitmek fikrini çekici bulmuşuzdur yazar Rowling gibi. Lakin her güzel şey gibi bir gün bunun biteceğini biliyorduk. Ama bu kadar hızlı ve çabuk olmasını hiç beklememiştik. Zaman göz açıp kapayıncaya kadar öyle hızlı akıyor ki, Harry'nin de bizim kadar büyümüş olduğunu kabullenemiyoruz.

Addams Ailesi



Bir zamanlar Fox Kids'de...

Orta okula gidiyordum yanlış hatırlamıyorsam ve kablolu yayındaki çocuk kanalı Fox Kids'de rastladığım bu garip aileye aşık olmuştum... Tabii bu dizi taa 1964'ler de de çekilmiş. Benimkisi modern olanı.(bu da birkaç yıl öncesine tekabul ediyor) En sevdiğim karakter psikopat kız Wednesday Addams. Bu kızdan korkulur. =D Ve Mortica Addams (anne) Mortica'nın o beyaz tenine, kömür karası saçlarına ve kıyafetlerine, kısacası baştan ayağa tipine bayılırdım =) Evin mini köpeği gibi olan "thing" (şey) i de unutmamalı. (bkz. Resimde Mr. Addams'ın omzundaki kopuk el)

Evet, ne kadar garip değil mi?

Bu ürkütücü ama komik aileyi çok özlüyorum. Umarım yeniden çekerler...

Fox Kids'deki Addams Ailesi'nin açılış müziğine bir göz atalım.


Bu da orjinali



Ve Addams Ailesi'nin yaratıcısı, ünlü çizgi romancı Charles Addams'tır. Addams Ailesi 2 kez beyazperdeye uyarlanmıştır.

2 Haziran 2011 Perşembe

Dünyanın Durduğu Gün (The Day The Earth Stood Still)




Film türümüz Bilim Kurgu.


Yine çok fazla beklentiniz olmasın dediğim bir film... Ama çok da kötü değildi. Beklentiniz yüksek olmasın dedim çünkü sonu tatmin etmediği gibi filmin basit kaçmasına neden oldu. Ayrıca işleyiş biçimi çok iyi değildi. Yani o kadar olay yaşanıyor ama sönük bir sonuca bağlanıyor. Bu açıdan pek de etkileyici olmuyor doğal olarak... Fakat görsel efektler ve oyunculuklar iyiydi. Başrolde Matrix'le tanıdığımız Keanu Revees var.

Ucubeler Sirki: Vampirin Çırağı (Cirque du Freak: The Vampires Assistant)


"Ciddiye alınması gereken bir Vampir filmi değil." - Konuşan Blog

Yine kitaptan uyarlanan bir film. Fazla kaale almayın derim. Yani sizi heyecanlandıracak, sizi tatmin edecek bir aksiyon, gerilim vs. beklemeyin. Böyle bir vampir filmi arıyorsanız daha iyilerini bulmanız mümkün. Vampirin Asistanı, kesinlikle bu tarz beklentilerinizi karşılayacak bir film değil. Bundan olsa olsa bir Tv dizisi olur.


Cennetimden Bakarken (The Lovely Bones)





Film, Alice Sebold'un çok satan romanından uyarlanmıştır. Ve yine yönetmen koltuğunda Oscar ödüllü Peter Jackson'u görüyoruz. (bkz. Yüzüklerin Efendisi'ni çekmişti.) Etkileyici görsel efektleri var. Peter Jackson, işinde çok profesyonel... 


31 Mayıs 2011 Salı

Spartacus


Spartaküs: Kan ve Kum. Cnbc-e'nin yeni, kanlı efsanesi... Sparctacus birkaç kere filme alındıysa da bu dizi görsel açıdan izleyiciyi kendisine bağlıyor. Bazı erotik sahneler var evet ama bunlar sansürlenmiş hali. Sansürsüz isteyenler internet sitelerinden izlemeyi tercih ediyorlar. 


30 Mayıs 2011 Pazartesi

Yasak Bölge 9 (District 9)


"Farklı bir uzaylı filmi, farklı bir bakış açısı..." - Konuşan Blog


Öncelikle film hakkında bilgi vermeden bu işi kimlerin yaptığına dair nesnel bilgiler vereceğim. Daha sonra aşağıda görmek isterseniz eğer, film hakkındaki düşünce ve duygularımı aktarmakla kalmayıp özet sunacağım. Tabii ki özeti, filmi izlemeden önce okumanızı tavsiye etmiyorum. Bunu izledikten sonra yapmanız daha iyi olur çünkü siz de iyi biliyorsunuz ki, özeti okumak izlerken haz almanızı sağlamaz. Evet, konuya dönelim. 

Belgesel niteliğinde çekilmeye çalışılmış bir Bilim Kurgu filmi bu. Ama hemen, "belgesel tarzındaymış aaa!" demeyin. Sadece başlarda belgesel tarzı bir çekim yapılmış. Sonrası normal film gibi.

Yasak Bölge 9 (Dıstrıct 9), "Yüzüklerin Efendisi" nin yönetmeni Peter Jackson tarafından çekildi. Dvd'de Extralar'ı izlediğim kadarıyla asıl emeği Neill Boomkamp vermiş gibi ve tabii diğer çalışanlar (Dekor tasarımcıları, animatörler vs.) Film mükemmel demiyorum ama en azından doyurucu olduğunu söyleyebilirim.

Üvey Baba (The Stepfather)



ABD'de 2009 yılında gösterime girmiş. Yönetmen koltuğunda Nelson McCormick var. 


Başlangıcı ilginçti. Filmi çok iyi bulmadım ama berbat da sayılmaz. Senaryosu basitti çünkü, sıradan... Ayrıca filmde bazı tutarsızlıklar da vardı. Mesela adamın o kadar alet edevatı kullanmaması gibi :P

Zindan Adası (Shutter Island)


"Harika bir psikolojik gerilim daha!" - Konuşan Blog

Anime Nedir?

Bu yazı Vikipedi'den alınmıştır.

Animasyon veya çizgi film anlamına gelen Fransızca kökenli, Japonca bir kelimedir.

Animeler normalde insanların anladığı şekilde çizgi filmler değillerdir. Çizgi film denilince insanların ilk aklına gelen Tweety, Scooby Doo gibi çocuklara hitap eden animasyonlardır. Animeler ise her yaştan insan için yapılır ve gerçek hayatta olan veya olmayan hemen her şey onun konusu olabilir. Çizimleri çok farklı ve etkileyicidir. Hatta Japonya'da Prime Time denilen izlenme aralığına konan milyonlarca kişinin izlediği animeler de bulunmaktadır.

Death Note (Ölüm Defteri)



Death Note'un çok sevilmesindeki nedeni merak ederek başladım izlemeye. Böylece neden bu kadar çok sevildiğini anladım ve ben de hastası oldum... İkinci bölümden itibaren bağımlısı oldum bu Anime'nin. Merakla bir sonraki bölüme geçiyor, yetmiyor hemen öteki bölüme atlıyordum. İki gündür bu anime yüzünden sabahlıyorum!

27 Mayıs 2011 Cuma

127 Saat



"Aron'dan alınacak bir dersimiz var." - Konuşan Blog

Yine gerçek yaşam öyküsü... Bir çok dalda Oscar'a aday gösterildi ama ödül alamadı maalesef. Yönetmen koltuğunda “Milyoner” filminin (Slumdog Millioner)’in Oscar ödüllü yönetmeni Danny Boyle var. Gerçekten çok iyi çıkartmış yine! Aron'un halisüniasyon gördüğü sahneler mesela. Çok başarılıydı... Böyle bir dramın içinde mizahı da barındırabilmesi de etkileyiciydi. Bunu herkes yapamaz.  

Messengers 2


Hep demişimdir, beğenilen bir film uzatılınca çirkinleşiyor diye. Messengers 2 de öyle. Messengers 1, ikincisinden daha iyi, etkileyici ve korkutucuydu ama ikincisinde sanki yetişkin değil, çocuk korkutuyorlar :P Oyuncular hiç etkileyici değildi. Araya da sırf ilginçlik olsun diye seks sıkıştırmışlar. Yani anlayacağınız üzere Messengers 1’i izleyin ama 2’nin yanından bile geçmeyin. İzlediğinize pişman olursunuz. Şahsen ben Messengers 2’yi, izlediğim en berbat korku filmi kategorisine koydum. Hatta buna ‘korku filmi’ demek komik bile kaçar.

Season of the Witch (Cadılar Zamanı)



Nicolas Cage başrolde. Son zamanlarda onu sık sık beyazperde de görmeye alıştık artık. Yakın zamanda da ülkemizde, Ghost Rider (Hayalet Sürücü) 2’nin çekimleri için Kapadokya’ya gelmişti. Hatta Başbakan Erdoğan’la da kısa bir görüşmesi olmuştu. Neyse, bundan önceki filmi, Sihirbaz’ın Çırağı ve İntikam Yolu'nu izlemedim ama izlenmeye değer pek matah bir şey olmadığı kanısındayım. Buna nasıl mı karar verdim? Çünkü Season of the Witch kadar berbat bir film izlemedim. Nicolas’ın sırf para için her türlü filmde rol almaya hazır olduğuna eminim. Son zamanlarda bir ton filmin çekiminde çünkü… Zaten kendisi de sorunluymuş. Neyse, onun özel hayatı bizi ilgilendirmez ama paraya sıkıştığı bir gerçek. Bu yüzden de nasıl bir filmde oynayacağına bakmadan gelen tekliflerin üstüne atlıyor gibi. Çünkü rol aldığı filmler son derece vasat çıkıyor. Cadılar Zamanı da öyleydi.

26 Mayıs 2011 Perşembe

Vampires Suck (Biri Beni Isırdı)



Öncelikle "Bu ne biçim isim çevirisidir?" Demek istiyorum ve dedim :P Vampires suck demek, biri beni ısırdı demek miymiş? Hay Allah, ben de ingilizcem niye bu kadar kötü diye ağlardım :P Böyle bir isim çevirisi yapan sinemacıları koocaman alkışlıyorum. Niye ismin özgün çevirisini yapıp, "Vampirlerin Isırığı" demez ki bunlar?? Her zaman söylerim, orjinal çevirisini yapın!

True Blood (Doğru Kan)



  Bir başka vampir dizisi True Blood (Doğru Kan) ise farklı bir yöntemle kendine kitle edinmiş bulunmakta: Seks satarak. Cinsellik aşırı derecede kullanılmakta, sırf bu yüzden diziyi izlemeyi bırakan birilerine şahit oldum. Vampir Günlükleri kadar tutuldu mu bilemiyorum ama dizinin baş karakteri Sookie’nin izleyiciler üzerinde pek de iyi bir etki yaratmadığını öğrendim.

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Narnia Günlükleri: Aslan, Cadı ve Dolap



Walt Disney Pictures ve Walden Media sunar… Yazar C.S. Lewis’in aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan unutulmaz klasiği ile yepyeni bir dünya’ya adım atmaya hazırlanın.

Konusu, gizemli bir profesörün eski malikânesinde saklambaç oynarken tesadüfen keşfettikleri gardırop sayesinde Narnia’nın büyülü dünyasına açılan Lucy, Edmund, Susan ve Peter adında dört kardeşin fantastik hikâyesi.

Görsel efektler fena değil. Edmund’u (Skandar Kynes) ve Beyaz Cadı’yı (Tilda Swinton) canlandıranlar dışındaki oyuncuların performansını pek başarılı ya da daha doğrusunu söylemek gerekirse, inandırıcı bulmadım diyebilirim. Tabii bu benim fikrim. Bunun dışında serinin en iyi çekilmiş filmi diyebilirim. Çünkü bundan sonraki filmleri (bkz. Prens Caspian, Şafak Yıldızının Yolculuğu) ilk filme göre beklentileri karşılamıyor. Sönük kalıyor. Umarız dördüncü filmi ilk filminden daha iyi olur. Aksi halinde Narnia severler hayal kırıklığına uğrayabilir.

Narnia Günlükleri Aslan, Cadı ve Dolap’ı izleyiniz, izlettiriniz. Bu yeni ve büyülü ülkeyi seveceksiniz…

Filme notum, 10 üzerinden 7.5




Close My Eyes (Kapat Gözlerimi)



Yapım yılı 1991.

Başrolde “Closer” filmiyle büyük çıkış yapan Clive Owen, Saskia Revees  ve “Harry Potter” serisinde Severus Snape’e hayat veren aktör Alan Rickman var.

Filmin konusu üçlü bir ilişkinin sıra dışı hikâyesi… Alan Rickman, zeki ama sıkıcı ve biraz da kendini beğenmiş ‘Sinclair’ karakterini başarıyla oynuyor. Siclair’e gıcık olup ve sonrasında ona merhamet edeceksiniz. Bu, Alan’ın iyi oyunculuğundan gelmekte… Sinclair, Natalie ile evlidir ama Natalie ve kardeşi Richard arasında sıra dışı bir ilişki vardır. Evet, ensest bir ilişkiden söz ediyoruz! Bu iki kardeş birbirinden kopamaz ama Natalie bir yandan bunun tehlikesinin farkında, bir yandan da kalbine ve kardeşine söz geçiremez. Her şeyden önce, Sinclair’in bunu öğrenmesinden endişeleniyordur. 

Harry Potter ve Felsefe Taşı



“Bu film size gerçek sihri keşfettirecek” – Konuşan Blog

Harry ile başladığım yolculuğa, hafızamın çok genç olduğu günlerden, çocukluğumdan başlamayı isterdim ama o zamanlar henüz tutkunu olmadığım ve tam anlamıyla keşfedemediğim bir dünya için söylenecek pek fazla şey yok. Çünkü bu tutkum, daha yeni başlıyor…

Bir başyapıt… Muhteşem bir fikir ve yaratıcılık ürününün ilk basamaklarıdır Harry Potter ve Felsefe Taşı. Harry ile büyüyen biz yeni nesil, yazar J.K.Rowling’e sonsuz minnet duyuyoruz.

Invasion/Infection (İstila) ~ 2005



İstila adında birkaç film var. Ama ben şimdiye kadar iki tanesini izledim; biri 2007 yılında çekilip başrolde Nicole Kidman ve Daniel Graig'in oynadığı, Robin Cook’un kitabından uyarlanan -ki tamamıyla kitaba bağlı kalınmamıştı- İstila, bir de birazdan size anlatacağım İstila (2005). Ama size birazdan anlatacağım 2005 yapım yılı Invasion (İstila)'nın diğer adı, Infection (Enfeksiyon)'dur. Çünkü internette Invasion (2005) diye arama yaptığınızda benim anlatacağım filmle ilgili hiçbir bilgi bulamazsınız. Onun yerine dizi olan Invasion'u bulursunuz. Bu yüzden aramayı Infection 2005 olarak yapınız.

2005 yılı yapım olan Invasion (İstila) 2007 yapım yılı olanından daha iyi değil. Hatta çok kötü ve çok saçma. Saçma dedim çünkü film başlarken bunun, gerçek olaylara dayandığı söyleniyor ki izledikten sonra, hatta filmin ortasında, hiç de inandırıcı gelmediğini göreceksiniz. Konusu, bir bölgeye gelen dünya dışı varlıklar. Ama bu filmde bildiğimiz tüysüz, uzun boylu, kocaman badem gözlü uzaylılar yok. Olayları da ne kahraman bakış açısından izliyorsunuz ne de hâkim bakış açısından. Olan bitenlerin hepsini polis arabasının içindeki polis kamerasından izliyorsunuz!

Saçma olmakla birlikte, inandırıcılığını yitirdiğinden, sıkılmanız olası. Bu yüzden film izlenmeye değer olmadığına kolaylıkla karar verebiliriz ki ben öyle yaptım ve en kötü filmler kategorisine koydum :P İzlemenizi tavsiye etmiyorum, tamamen vakit kaybı. Size kazandırdığı bir şey yok.

10 üzerinden 3 verdim. (Niye 3 verdim onu da bilmiyorum. Her hangi bir puanlamayı hak ettiğinden şüpheliyim çünkü.)


18 Mayıs 2011 Çarşamba

Sosyal Ağ (The Social Network)


Facebook’un kuruluş hikayesi. Oyuncular oldukça seri konuşuyor (bkz. ilk dakikalar Mark ve kız arkadaşı) Mark’ın asosyal ama zehir gibi zekası olan bir genç olduğunu görüyoruz. Vaktini bilgisayar başında kod yapmakla geçiriyor Facebbok’u kurarken. Tabii bu sırada aleyhine gelişen olaylar oluyor ve en yakın arkadaşını site yüzünden kaybetme aşamasına geliyor. Ki asosyal olduğu yetmiyormuş gibi kalan son arkadaşı da  kaybetmek de korkunç bir şey.
Çok detaya girmeyeceğim ama izlerken sıkıldığımı söylemem gerek. Sanki ne dediklerini anlamak için Harward’da falan okumak lazım :D
Oyuncular genel anlamda fena değildi ama bu filmde Justin Timberlake’in oyunculuğu hoşuma gitti. Onu ilk kez bir filmde oynarken görüyorum ve bence bu yakışmış. Harika bir oyuncu olabilir, bu konuda potansiyeli var bence.
10 üzerinden 5 verdim.

Devil


Başlangıç güzeldi. Her şeyi tersten görüyoruz ve o sırada hikaye anlatılıyor falan filan… Biraz ümitlendim ama yanlış yapmışım. Çünkü  M. Night Shyamalan  (yönetmen), eskisi kadar iyi değil artık… En sevdiğim filmleri The Village ve İşaretler‘di. Özellikle Village (köy) filmi beni etkilemişti. Ne kadar sade olursa olsun beklenmedikti. Neyse konumuz bu değil, konumuz Şeytan klişeleri :)
Evet, yine bir Şeytan filmi. Ama hiç olmazsa saçma sapan nedenlerle musallat olmadı burada. Onun bir amacı olduğunu görüyoruz bu filmde.
Film, tek mekanda geçtiği için bazı kişiler sıkıcı bulabilir. Zaten tek mekanda film çekmek de hiç kolay iş değil, bu cesaretinden dolayı yönetmeni kutlamak lazım gelir. Yeri gelmişken de söyleyeyim; tek mekanda geçen güzel bir film izlemek isterseniz The Frozen (Dondurucu) filmini izlemenizi tavsiye ederim. Hem yaşanması olası olduğu hem de güzel çekildiği için oldukça geriyor :))
Evet, en son yönetmeni kutlamıştık. Son olarak oyuncular bana acemi geldi… Çok profesyonel bir film değildi ama vakit geçirmek için birebir. İyi ki de içgüdülerime güvenerek sinemasına gitmemişim vaktinde. Yoksa o kadar paraya yazık olurdu. (Korsanını aldım :D )  Filmimize de 10 üzerinden 6 verelim...

Piyanist (The Pianist)

“Korkak bir Piyanist… Korkaklar asla sevilmez.” – Konuşan Blog
Film 3 dalda Oscar almış; En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Uyarlama Senaryo
Konumuz Nazi döneminde Yahudilere yapılan haksız muameleler. Bu dönemi yaşayan Piyanist’i hiç ama hiç sevmedim ben. Mücadeleci değil, bir korkak. Yoldaşlarına yardım etmeye korkarak kamptan kaçan bir Piyanist bu. Her ne yaşıyorsan yaşa ama asla kaçma. Hele seninle aynı şeyleri yaşayan insanları yarı yolda asla bırakma… Gel gör ki, adamımız bundan yana değil. Kendi canının derdine düşmüş.
Adrien Brody, bu korkak Piyanist’i ustalıkla canlandırmış. Aldığı ödülü sonuna kadar hak ediyor.
Lakin ben filmin genelini sevmedim çünkü fazla yavaş ve bazı sahneler bıktırıcı. Örneğin, Piyanist’in saklandığı ev. Burada, dışarda olup bitenleri yarı aralık perdenin arkasından izleyip duruyor ve biz kayda değer bir şey göremiyoruz. Zaten adamın korkak olması yeterince usandırıcı… Gerçek yaşantıdan olması filmi etkileyici kılıyor elbette ancak olayları Piyanist’in gözünden gördüğümüz için pek de etkileyici olduğunu söyleyemeyeceğim. Çünkü dediğim gibi, adam sürekli kaçıyor. Yani o dönemin vahşetine dair detay yok. Bu yüzden izlerken -bazı sahneler dışında- hiç bir şey hissetmedim. Hissettiğim tek şey; kızgınlık.
Kime olduğunu tahmin edersiniz sanıyorum? :D
Bu arada, filmin son sahnelerine doğru çalınan parça çok hoşuma gitmişti. Sanırım Debussy’di :))
NOT: “En İyi Uyarlama Senaryo” ödülü fazla kaçmış gibime geldi.

Vampir İmparatorluğu (Daybreakers)



“Farklı bir vampir senaryosu… Ama bir şeyler eksik sanki?” - Konuşan Blog

Filmin konusu yine Vampirizm. Ancak bu defa farklı şekilde işlenmiş. Bilirsiniz, vampirler kanla besleniyor. Yani en büyük kaynakları insanlar. Peki insan ırkının azalmaya başladığı bir vampir topluluğu nasıl olurdu?
Konu bu açıdan ele alındığı için oldukça iyi bir seçim. Yani öteki olmanın ağırlığı. Burada tabutta yatan, 18. yy vampirleri yok. Aksine, mitte son derece zeki varlıklar olduğu için oldukça gelişmiş bir dünya görüyoruz. Teknolojik bakımdan üst sınırdalar. Zaten afişten de anlaşılacağı üzere insan ırkını bu şekilde sütü sağılması gereken hayvanlar gibi kullanıyorlar.  İlgi çekici ama filmin sonu tatmin edici şekilde bitmiyor. Filmde Ethan Hawke, Sam Neill, Willem Dafoe gibi güçlü isimler var ama ben fazla beklentiniz olmasın derim… Dediğim gibi senaryo yeterince iyi uyarlanamamış. Oysa ki çekim tarzları gayet güzeldi. Yani çok daha iyi ele alınabilirdi çünkü senaryonun oldukça farklı olduğunu fark ediyorsunuz izlerken. Film bittiğinde de, “Olmamış ama bu ya…” diyeceğinize eminim. Zaten siz de takdir edersiniz ki, film öyle çok ses getirmeden, fark ettirmeden sessiz sedasız gösterilip kaldırıldı.
Yani izleyin, pek de vakit kaybı sayılmaz. Ama daha güzel olabilirdi diyorum…
Fragman:  

Oda

Oda
“Basit ama etkileyici…” - Konuşan Blog
Basit bir kurgusu var. Ancak bu basitlik bile kesinlikle çarpıcı şekilde aktarılmış. Kitabımızın konusu; penceresiz bir odaya hapsedilmiş genç anne ve beş yaşındaki oğludur. “Anne” sekiz yıl önce kaçırılarak buraya hapsedilmiş ve cinsel istismara maruz kalmıştır. Bunun sonucunda dünyaya gelen oğul Jack, genç kadının kurtuluşu olacaktır…
Olayları beş yaşındaki Jack’in gözünden okuduğumuz için çocuğun “Anne” ile yaptıklarını okurken pek tabii sıkılabilirsiniz. Nasıl geveze bir çocuğu dinlemeye tahammülünüz yoksa, Oda ile sınırlı bir yaşam süren Jack’i dinlerken de sıkılmanız mümkün ancak biraz sabırlı olmalı ve ilerleyen sayfalarda sizin heyecan’ın beklediğini bilmelisiniz. Ve ilerleyen sayfalarda, Jack’e merhamet duyacak, “Anne” için üzüleceksiniz.
Yazar Emma Donoghue, sizi kısa sürede bu Oda’ya hapsedecek… Anne-evlat ilişkisindeki derin sevgiye bir kez daha şahit olurken, Odadaki her türlü duygusal darbeye hazır olun.
Kesinlikle okunması gereken çağdaş bir psikolojik roman.

Black Swan (Siyah Kuğu)


Black Swan’ın yönetmen koltuğunda Requiem For A Dream (Bir Rüya İçin Ağıt)’la başarılı çıkış yapan Darren Aronofsky var. Müziklerini Clint Mansell yapmış (oldukça güzel) ve dört ödül almış bulunmakta; En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu (Natalie Portman) ve En iyi sinamatografi.
Filmimiz psikolojik gerilim türünde. Nina (Natalie Portman) oldukça hırslı bir balerindir. Hem Beyaz hem de Siyah Kuğu rolünü kapabilmek için büyük bir hırs yapar ve bunu başarır da. Ancak rolünü ondan çalmak isteyen bir rakibi vardır…
İzlediğim en iyi filmler arasına girmiş bulunmakta. Nina’nın kabuslarıyla gerçeği karıştırdığı noktada ben de aynı hisleri yaşayarak, hayalle gerçeği karıştırdım. Bu açıdan Natalie çok başarılı bir oyunculuk sergilemişti ve filmi çekenler de o sahnelerde çok başarılıydı. Tam bir psikolojik savaş.. Bazı sahneler +18 kitlesi gerektiriyor bu arada :)))


Zebani (The Gargoyle)


İtiraf etmeliyim ki, başta beni bu kadar etkileyeceğini düşünmemiştim. Çünkü ilk yüz sayfasında sıkılmıştım biraz. Ancak sonraki sayfalar… Zebani, Andrew Davidson’un ilk kitabı olmasına rağmen son derece başarılı bir bestseller. Ve tarafımdan “Korkunç Güzel!” diye nitelendirilmiştir. Bitirdiğimde yüreğim hafif hızlı çarpıyor ve “Aman Tanrım, Aman Tanrım..” diye söyleniyordum tekrar tekrar. Kesinlikle abartmıyorum sevgili okurlar..

The Vampire Diaries (Vampir Günlükleri)


The Vampire Diaries (Vampir Günlükleri). Yine bir vampir fenomeni. Biz geçlerin diziyi tuttuğu aşikar. Dizide farklı mistisizmler de mevcut; cadılık, kurt-adam gibi… Belki de diziyi tek düze olmaktan kurtaran en önemli şeyler. Oyuncuların performansını da göz ardı etmemek lazım elbette; Nina Dobrev başarılı bir şekilde iki zıt karakteri canlandırıyor. Paul Wesley, Ian Somarhalder ve geri kalan, sıradan karakterlere hayat veren diğer oyuncular da öyle. Dizinin tutulmasını sağlayan bir diğer faktör de, düzenli bir heyecan, beklenmeyen olaylar silsilesi…
Vampir Günlükleri, vampir fenomenine yeni bir soluk getirmiş. Kısa sürede kitleyi kendine hayran bırakarak sezonların kısa sürede izlenmesini sağladı. Şimdi herkes 3. Sezon’u heyecanla beklemekte. Peki Vampir Günlükleri’nin 3. sezonu ne zaman? : Yeni sezon’un ‘Eylül’ de olacağı, duyumlar arasında.

King's Speech (Zoraki Kral)


Gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlanan film; Kralın Konuşması (King’s Speech). Filmin asıl adı budur. Tam 4 Oscar aldı; en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu, en iyi senaryo ve en iyi film.
Şunu söylemem gerek; en iyi senaryo ödülü tamamen saçma. Senaryo zaten özgün değil, bir biyografiden uyarlama. Akademi bu ödülü vermekle yanlış yapmış.
Colin Firth (Kral) ödülü hak etmiş. Kekeme kralı başarılı bir oyunculuk performansıyla canlandırmıştı. Filmde Kral George’un babasını, Harry Potter’ın Albus Dumbledore’u olarak ün yapan Michael Gambon canlandırdı ve şaşıracağınız diğer Harry Potter oyuncuları da öyle… Helena Bonham Carter’ı da Bellatrix Lestrange rolüyle tanımıştık ve bu filmde de Kral George’un mütevazı eşini canlandırıyor. Son olarak, filmde çok sık görülmese de bir İngiliz Lordu olarak sonlara doğru çıkan Timothy Spall vardı. (Harry Potter’da Kılkuyruk/Peter Pettigrew rolünde)

14 Şubat 2011 Pazartesi

Başımıza Gelenler - Life as We Know It







"Çocuk bakmak herkesin harcı değildir ama öğrenilebilir." - Konuşan Blog

2010 yapımı. Filmi izlerken hem eğlendim hem de duygulandım. Çocuk bakmak güzel şey dedim. Hatta bir an için o küçük oyuncuya ben bakmak istedim, öyle şekerdi ki! Filmin konusu, Sophie adındaki bebeğin annesi ile babasının kazada ölmeden önce en yakın arkadaşlarını, Sophie’nin koruyucu ailesi seçmeleri. Olaylar bundan sonra eğlendirici bir hal alıyor ama müthiş bir komedi beklemek hata olur. Sadece boş vaktinizi değerlendirebileceğiniz hoş bir romantik komedi filmi diyebiliriz. 10/6.5 verdim. Zaten IMDB notu da benim verdiğim civarda 6.1  





13 Şubat 2011 Pazar

Dondurucu - Frozen





Soğuk sizi ısıracak.- Konuşan Blog

Evet, bloga ne yazmalıyım derken aklıma gelen ilk şey. Kelimenin tam anlamıyla dondurucu bir film. Abartılan hiçbir şey yok. Yaşanılabilirlik olasılığı mümkün olan şeyler olduğu için etkileyicilik yüksek. Tek mekan ve abartısız gerilim dolu anlar. Bence çok başarılıydı, özellikle de tek mekan olduğu düşünülürse. Karakterlerin yaşadığı acıyı sanki siz yaşıyormuş gibi olacaksınız. Ben sevdim açıkçası. Tabii bu muydu? diyenlerimiz olabilir ama objektif bakıp yorumlamak lazım. Canım acayip sıkılıyordu ve bu iyi geldi gerçekten. IMDB notuna da baktım, 10 üzerinden 6.4 almış. İyi puanlama. Ben de 10/6 veriyorum.

İzlemeniz tavsiye olunur. Filmin konusu: Telesiyejde mahsur kalan üç gencin dramı. Yaşadıkları gerilim dolu anlar.

Şimdi Fragman.


frozen fragman | izlesene.com

11 Şubat 2011 Cuma

Last Song - Son Şarkı


Miley Cyrus başrolde. Onun tek bir şarkısını bile dinlememiştim, biri hariç: Can't be tamed. Fena da sayılmazdı. Ama ben onun oyunculuğunu beğendim bu filmde.. Sorunlu ergen kızı güzel oynamış :) Filmin konusu babasının yanına tatile gönderilen genç ve asi kızın dramı. Film; dram, aile, gençlik ve romantik kategorilerine giriyor. Bence o kadar da kötü değildi. Böyle dedim çünkü IMDB notu epey düşük. 10 üzerinden 4.4 almış... Boş zamanınızı değerlendirebileceğiniz güzel, hoş bir filmdi. Duyduğuma göre kitabı da varmış ki bence ilk önce kitabını okuyup sonra izlemek en güzeli. En iyisi kitap çünkü. Üstüne de izlediğinizde tadına doyum olmaz. (bkz. Harry Potter serisi)  Ben 10/6 verdim :)

Şimdi fragman.


50 İlk Öpücük

Gönderen Konuşan Blog On 03:47 2 yorum
"Yüzyılın en romantik komedi filmi!" -Konuşan Blog






Filmi izleyeli sene oluyor (bkz. 2004). Dvd raflarını gezerken filme rastladığımda gülümsedim. (Aklıma gelmişken blog'a da yazayım dedim) İzlediğim en iyi romantik komedi filmlerinden biriydi ve filmlerin kalitesi konusunda bana güvenebilirsiniz. 


Konusunu anlatmayacağım, sadece alıp izlemenizi öneriyorum. (Konusunu internetten de araştırmayın bence) Bittiğinde etkilenmediğinizi iddia ederseniz Konuşan Blog'un boş konuştuğunu rahatlıkla söyleyip bu Blog'u ilgili merciilere şikayet edebilirsiniz :P Yok etkilenirseniz, tecrübeli bir filmkolik olarak sizin memnuniyetinizden memnuniyet duyarım.

Twilight: Şafak Vakti

Gönderen Konuşan Blog On 23:25 0 yorum

Film başlamadan önce, reklamlarda Taylor Lautner ve Kristen Stewart'ın yeni filmlerine dair fragmanlar vardı. İkisi de konusu güzel bir filmde rol alıyor; biri Pamuk Prenses, diğeri kimliksiz bir genç adam. Taylor'un rolünü aldığı filmin birçok benzeri var aslında konu olarak. O yüzden Kristen'ın filmi özgünlük açısından daha ağır basıyor. Taylor Lautner'ın filmini izleyeceğim bu arada imkanım olursa. Sevdiğim aktris ve aktörler vardı çünkü. Harry Potter da sevilen karakter Lucius Malfoy (Jason Isaacs) ve Avatar da karşımıza çıkan Doktor Grace (Sigourney Weawer) bence de izlenmeli!


Şimdi film başlıyor.


Açıkçası girişi pek başarılı bulmadım. Bana sanki bir dizi yarım kalmış da oradan devam ediyormuş hissi verdi düpedüz. Bir sinema filminin olması gerektiği gibi etkileyici değildi.


Şafak Vakti çıkmadan evvel epey konuşuldu durdu. İşte sevişme sahneleriydi, öpüşmeydi vs. serinin hayranları tarafından ne hikmetse çok merak edildi. Sevişme sahnelerine geldik, gördük. Cidden bir şey yok. Ortada sevişme falan olduğuna inanmazsınız bile.

 300 Spartalı filminin yapımcılarından, Ölümsüzler.


Açık söyleyeyim 300 Spartalı'yı doğru düzgün izleyebilmiş değilim, o yüzden ikisi arasında karşılaştırma yapamayacağım; ancak anladığım kadarıyla görsellerde benzerlik var.


Evet, gerek görselleriyle gerek makyajlarıyla gerekse kostümleriyle iyiydi. Peki bunlar bir film için temel unsurlar mıdır veya bir filmi "iyi" yapmaya yeten ögeler midir? Tabii ki hayır. Konu sağlam olsun ki, bu yukarıda saydıklarımla beraber ortaya "çok iyi film" çıksın ya da "tatmin edici".

Yüzyılın Fırtınası - Stephen King

Gönderen Konuşan Blog On 02:55 0 yorum



Korku edebiyatının usta kalemi, Stephen King'den ilginç bir kitap.

Bir roman değil, tv senaryosu olarak yazılmıştır. Yani kitabı açıp sayfaları şöyle hızlıca geçtiğinizde tek tük yazılar görürsünüz, dolu dolu değildir kitabın içi. Çünkü bu, senaryodur.
Okunmak için yazılmamış; ama yine de basmış kitabevleri. Ben roman zannettiğimden almıştım, haliyle bu ilginç yazım türünü okurken şaşalamam gerek ama hazırlıklıydım çünkü ÖNSÖZ'ünü okuyarak başladım. Hani sizin sıkıcı bulup da atladığınız yazar'ın okurlara hitap ettiği bölüm var ya işte o.

Aşk

Gönderen Konuşan Blog On 01:05 0 yorum


"Aşk, sizi şaşırtacak!" -Konuşan Blog

Oldukça şaşırttı açıkçası. Beklemediğim bir kurgu beni bekliyormuş meğersem. Sanmıştım ki bu kitap esas kız ile esas oğlan'ın destansı aşkı, sanmıştım ki film gibi bir roman beni bekler.
Yanılmışım, çok yanılmışım...
Ve Aşk, 2009 yılında raflara çıkıp da en çok satanlar listesine girince ön yargıyla bakmıştım. Öyle bir ön yargı ki, "Neden insanlar aşk'tan başka şeylerle ilgilenmez ki!" demiş, büyük bir cahillik ederek burun kıvırmış, belki de aşka olan gizli nefretimden onu okumayı reddetmiştim. Şimdi pişman mıyım? Çok.

Ama benim ön yargı ile bakmama sebep olan bir diğer şey daha vardı. Kapak. İncecik bir çiçek yaprağı, kalp şeklinde ve her taraf pembe. Hatta yaprak bile açık bir pembe. Pembeyi de sevmem hiç. Belki de esas kız-oğlan aşkıdır diye düşünmeme sebep olan da kapaktı, pembe idi. Belki pek çok insan da benim gibi düşünerek okumamıştır, hala okumayan da vardır bence ki, geçenlerde kitaptan öyle bahsetmiş ve etkilendiğimi açıkça belli etmiş olmalıyım, bir arkadaş okumaya başladığını söyledi.

Siz de bu satırlarımı okurken Allah Allah, diyorsunuz belki de. "Nasıl bir kitapmış bu?"


Şöyle anlatayım izninizle;

Kayıp Gül

Gönderen Konuşan Blog On 00:33 0 yorum

O kadar da etkilenmedim açıkçası.

Kitabı elime almadan önce beyaz şeridin üzerinde yazan o alıntı söz dikkatimi çekmişti, hatırlıyorum.

"Türklerin küçük Prens'i tüm dünyayı büyülüyor."

Yazara büyük övgü doğrusu. (Küçük Prens, Fransız yazar Saint Exupery'nin eseridir ve oldukça meşhurdur.)

Kitabı raftan aldım ve arka kapak yazısına baktım. Genelde konusunu arka kapaklardan öğrenmeyi sevmem, keyfimi kaçırır ama bunu merak etmiştim, görmem lazımdı neden böylesine bir övgü var? Üstelik Serdar Özkan adını ilk defa duyuyordum.
Elime aldığımda öncelikle hafifliği ve inceliği şaşırttı. Kalın bir kitap değildi hiç. İster istemez aklımdan, bu kadar kısa bir hikaye/roman nasıl etkili olabilir düşüncesi geçti. Arkaya baktım;

Kovboylar ve Uzaylılar

Gönderen Konuşan Blog On 04:42 0 yorum
Başlığı görünce yarıla yarıla gülesiniz geldi mi? 



Benim gelmişti.


Kovboylar ve Uzaylılar? Pohahohahahaho :P Ne alaka ulann...

İlginç bir birleşimdi tabii. Başta girmek istemedim bu filme ama Şirinler'e gitmek istemeyen bir kuzeniniz olunca el mahkum... (Gideli haftalar oldu evet, filmi yorumlama fırsatını ancak bulabildim.)

The Thing 2011 (Şey)

Gönderen Konuşan Blog On 00:13 0 yorum


Bilim-kurgu tarzında bir korku filmi. Günümüzde hala korku filmi izlerken korkan var mı bilemiyorum ama ben korkmuyorum o kesin. Sanırım izleye izleye alışmışız, tabii gelişen teknoloji de artık şaşırtmıyor... Konu bana pek özgün gelmedi. Zaten son zamanlarda ne hikmetse senaristler 'Dünya Dışı Yaşam Formu' ile ilgili senaryo yazar oldu ve çoğu da beyaz perdeye aktarılıyor. Thing, John Carpenter tarafından 1982'de de çekilmiş. Yani bu yapım, yeniden çevrildi. 1982 yapımı olan nasıldır bilemiyorum, o günün teknolojisi ile bugünün teknolojisi arasında dağlar kadar fark olduğu için yorum yapmakta pek sıkıntı çekeceğimizi sanmıyorum ama yine de ön yargılı olmamak ve ilk yapımı o günün şartlarını göz önüne alarak izleyip objektif bir yorum yapmak gerek.

(1982 yapımı filmin afişi)


Konuya döneyim. Filmin sinemada izlenmeye değer olduğunu söyleyemeyeceğim (kendimce) Ancak evde veyahut internette izlerken gerileceğinizi sanmam. Eğer böyle bir duyguyu az da olsa yaşamak isterseniz sinemaya gidin derim. 

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları - Part2

Gönderen Konuşan Blog On 05:29 1 yorum



WB logosu Part1’den farklı olarak karanlık değil, aydınlıktı. Hafif, duygulandırıcı bir Desplat müziği ile giriş yaptık ve Hogwarts’ın yeni müdürü Severus Snape’i Okulu izlerken gördük. Belki bazılarımızın daha o sahnelerde gözü dolmuştur benim gibi. Çünkü kitabı okuyan herkes biliyordu ki, Snape ölecekti...
Esas başlangıç Deniz Kabuğu Kulübesinde yapıldı. Özgür Cin Dobby’nin mezarı başında nereden bulup ne ara onun olduğunu bilmediğimiz garip bir ayna ile gördük Harry’i. Hala çok kızdığım bir meseledir bu. (7. Filmin 1. Bölümünden kalma fiyaskolardan biridir. Hâlbuki taa 5. Filmde açıklığa kavuşması gerekiyordu aynanın ne olduğu, kimin olduğu konusu.)

Of of offff!!! Müthiş bir fragman!
Ve ilk kez bir fragman gözlerimi yaşarttı...
Neredeyse filmi izlemiş kadar olmam da kötü yanı elbette.
Ama ne kadar izlemeyeceğim desem de bir fan olarak bunu yine ama yine yapamadım..
Lanet olsun..
(Çeviri için Sihir Başlasın'a teşekkürler..)

Ejderhanı Nasıl Eğitirsin?

Gönderen Konuşan Blog On 09:03 0 yorum


“Kapağında yazdığı gibi ‘Gerçekten Muhteşem!’– Konuşan Blog

Öncelikle yetişkinlerin, Animasyonlar’ın geneline kesinlikle önyargı ile yaklaşmamalarını tavsiye ederim. Çünkü izlemeyi bitirdiğinizde mutlaka ağzınızdan; “güzeldi”, “harikaymış”, “muhteşem”, “etkileyici” gibi sözlerden biri çıkacaktır, mutlaka… Kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum. Özellikle çocuklu yetişkinler çocuklarına mutlaka izletsin.


En sevdiğim yönetmen ve senaryo yazarı Tim Burton'dan 1993 yapım yılı, harika bir animasyon! Zamanında pek başarılı bulunmasa da karakterlerinin oyuncakları, bibloları, tişörtleri ve çantaları çıkmıştır. Zaten bunu izlemek istememdeki en büyük etkende buydu. Bu tarz eşyaları bir ara o kadar çok görüyordum ki merak ettim ve araştırdım. Karşıma çıkan bu animasyonu keşfettiğim için kendimi şanslı sayıyorum. 

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları - Bölüm 2

Gönderen Konuşan Blog On 18:12 0 yorum

Efsane sona eriyor... 
Başladığı günden bu yana benim gibi sadık bir izleyici kitlesi edinen Harry Potter serisi sona eriyor. Kuşkusuz serinin kitaplarını okuyup bağımlısı olan biz fanlar için son derece üzücü. Hepimiz, her açıdan güçlü olan bir dünyaya gitmek fikrini çekici bulmuşuzdur yazar Rowling gibi. Lakin her güzel şey gibi bir gün bunun biteceğini biliyorduk. Ama bu kadar hızlı ve çabuk olmasını hiç beklememiştik. Zaman göz açıp kapayıncaya kadar öyle hızlı akıyor ki, Harry'nin de bizim kadar büyümüş olduğunu kabullenemiyoruz.

Addams Ailesi

Gönderen Konuşan Blog On 00:58 0 yorum


Bir zamanlar Fox Kids'de...

Orta okula gidiyordum yanlış hatırlamıyorsam ve kablolu yayındaki çocuk kanalı Fox Kids'de rastladığım bu garip aileye aşık olmuştum... Tabii bu dizi taa 1964'ler de de çekilmiş. Benimkisi modern olanı.(bu da birkaç yıl öncesine tekabul ediyor) En sevdiğim karakter psikopat kız Wednesday Addams. Bu kızdan korkulur. =D Ve Mortica Addams (anne) Mortica'nın o beyaz tenine, kömür karası saçlarına ve kıyafetlerine, kısacası baştan ayağa tipine bayılırdım =) Evin mini köpeği gibi olan "thing" (şey) i de unutmamalı. (bkz. Resimde Mr. Addams'ın omzundaki kopuk el)

Evet, ne kadar garip değil mi?

Bu ürkütücü ama komik aileyi çok özlüyorum. Umarım yeniden çekerler...

Fox Kids'deki Addams Ailesi'nin açılış müziğine bir göz atalım.


Bu da orjinali



Ve Addams Ailesi'nin yaratıcısı, ünlü çizgi romancı Charles Addams'tır. Addams Ailesi 2 kez beyazperdeye uyarlanmıştır.



Film türümüz Bilim Kurgu.


Yine çok fazla beklentiniz olmasın dediğim bir film... Ama çok da kötü değildi. Beklentiniz yüksek olmasın dedim çünkü sonu tatmin etmediği gibi filmin basit kaçmasına neden oldu. Ayrıca işleyiş biçimi çok iyi değildi. Yani o kadar olay yaşanıyor ama sönük bir sonuca bağlanıyor. Bu açıdan pek de etkileyici olmuyor doğal olarak... Fakat görsel efektler ve oyunculuklar iyiydi. Başrolde Matrix'le tanıdığımız Keanu Revees var.


"Ciddiye alınması gereken bir Vampir filmi değil." - Konuşan Blog

Yine kitaptan uyarlanan bir film. Fazla kaale almayın derim. Yani sizi heyecanlandıracak, sizi tatmin edecek bir aksiyon, gerilim vs. beklemeyin. Böyle bir vampir filmi arıyorsanız daha iyilerini bulmanız mümkün. Vampirin Asistanı, kesinlikle bu tarz beklentilerinizi karşılayacak bir film değil. Bundan olsa olsa bir Tv dizisi olur.


Cennetimden Bakarken (The Lovely Bones)

Gönderen Konuşan Blog On 22:20 0 yorum




Film, Alice Sebold'un çok satan romanından uyarlanmıştır. Ve yine yönetmen koltuğunda Oscar ödüllü Peter Jackson'u görüyoruz. (bkz. Yüzüklerin Efendisi'ni çekmişti.) Etkileyici görsel efektleri var. Peter Jackson, işinde çok profesyonel... 


Spartacus

Gönderen Konuşan Blog On 07:13 0 yorum

Spartaküs: Kan ve Kum. Cnbc-e'nin yeni, kanlı efsanesi... Sparctacus birkaç kere filme alındıysa da bu dizi görsel açıdan izleyiciyi kendisine bağlıyor. Bazı erotik sahneler var evet ama bunlar sansürlenmiş hali. Sansürsüz isteyenler internet sitelerinden izlemeyi tercih ediyorlar. 


Yasak Bölge 9 (District 9)

Gönderen Konuşan Blog On 19:40 0 yorum

"Farklı bir uzaylı filmi, farklı bir bakış açısı..." - Konuşan Blog


Öncelikle film hakkında bilgi vermeden bu işi kimlerin yaptığına dair nesnel bilgiler vereceğim. Daha sonra aşağıda görmek isterseniz eğer, film hakkındaki düşünce ve duygularımı aktarmakla kalmayıp özet sunacağım. Tabii ki özeti, filmi izlemeden önce okumanızı tavsiye etmiyorum. Bunu izledikten sonra yapmanız daha iyi olur çünkü siz de iyi biliyorsunuz ki, özeti okumak izlerken haz almanızı sağlamaz. Evet, konuya dönelim. 

Belgesel niteliğinde çekilmeye çalışılmış bir Bilim Kurgu filmi bu. Ama hemen, "belgesel tarzındaymış aaa!" demeyin. Sadece başlarda belgesel tarzı bir çekim yapılmış. Sonrası normal film gibi.

Yasak Bölge 9 (Dıstrıct 9), "Yüzüklerin Efendisi" nin yönetmeni Peter Jackson tarafından çekildi. Dvd'de Extralar'ı izlediğim kadarıyla asıl emeği Neill Boomkamp vermiş gibi ve tabii diğer çalışanlar (Dekor tasarımcıları, animatörler vs.) Film mükemmel demiyorum ama en azından doyurucu olduğunu söyleyebilirim.

Üvey Baba (The Stepfather)

Gönderen Konuşan Blog On 19:26 0 yorum


ABD'de 2009 yılında gösterime girmiş. Yönetmen koltuğunda Nelson McCormick var. 


Başlangıcı ilginçti. Filmi çok iyi bulmadım ama berbat da sayılmaz. Senaryosu basitti çünkü, sıradan... Ayrıca filmde bazı tutarsızlıklar da vardı. Mesela adamın o kadar alet edevatı kullanmaması gibi :P

Zindan Adası (Shutter Island)

Gönderen Konuşan Blog On 19:07 0 yorum

"Harika bir psikolojik gerilim daha!" - Konuşan Blog

Anime Nedir?

Gönderen Konuşan Blog On 14:06 0 yorum
Bu yazı Vikipedi'den alınmıştır.

Animasyon veya çizgi film anlamına gelen Fransızca kökenli, Japonca bir kelimedir.

Animeler normalde insanların anladığı şekilde çizgi filmler değillerdir. Çizgi film denilince insanların ilk aklına gelen Tweety, Scooby Doo gibi çocuklara hitap eden animasyonlardır. Animeler ise her yaştan insan için yapılır ve gerçek hayatta olan veya olmayan hemen her şey onun konusu olabilir. Çizimleri çok farklı ve etkileyicidir. Hatta Japonya'da Prime Time denilen izlenme aralığına konan milyonlarca kişinin izlediği animeler de bulunmaktadır.

Death Note (Ölüm Defteri)

Gönderen Konuşan Blog On 13:54 1 yorum


Death Note'un çok sevilmesindeki nedeni merak ederek başladım izlemeye. Böylece neden bu kadar çok sevildiğini anladım ve ben de hastası oldum... İkinci bölümden itibaren bağımlısı oldum bu Anime'nin. Merakla bir sonraki bölüme geçiyor, yetmiyor hemen öteki bölüme atlıyordum. İki gündür bu anime yüzünden sabahlıyorum!

127 Saat

Gönderen Konuşan Blog On 16:44 2 yorum


"Aron'dan alınacak bir dersimiz var." - Konuşan Blog

Yine gerçek yaşam öyküsü... Bir çok dalda Oscar'a aday gösterildi ama ödül alamadı maalesef. Yönetmen koltuğunda “Milyoner” filminin (Slumdog Millioner)’in Oscar ödüllü yönetmeni Danny Boyle var. Gerçekten çok iyi çıkartmış yine! Aron'un halisüniasyon gördüğü sahneler mesela. Çok başarılıydı... Böyle bir dramın içinde mizahı da barındırabilmesi de etkileyiciydi. Bunu herkes yapamaz.  

Messengers 2

Gönderen Konuşan Blog On 16:06 0 yorum

Hep demişimdir, beğenilen bir film uzatılınca çirkinleşiyor diye. Messengers 2 de öyle. Messengers 1, ikincisinden daha iyi, etkileyici ve korkutucuydu ama ikincisinde sanki yetişkin değil, çocuk korkutuyorlar :P Oyuncular hiç etkileyici değildi. Araya da sırf ilginçlik olsun diye seks sıkıştırmışlar. Yani anlayacağınız üzere Messengers 1’i izleyin ama 2’nin yanından bile geçmeyin. İzlediğinize pişman olursunuz. Şahsen ben Messengers 2’yi, izlediğim en berbat korku filmi kategorisine koydum. Hatta buna ‘korku filmi’ demek komik bile kaçar.

Season of the Witch (Cadılar Zamanı)

Gönderen Konuşan Blog On 16:01 0 yorum


Nicolas Cage başrolde. Son zamanlarda onu sık sık beyazperde de görmeye alıştık artık. Yakın zamanda da ülkemizde, Ghost Rider (Hayalet Sürücü) 2’nin çekimleri için Kapadokya’ya gelmişti. Hatta Başbakan Erdoğan’la da kısa bir görüşmesi olmuştu. Neyse, bundan önceki filmi, Sihirbaz’ın Çırağı ve İntikam Yolu'nu izlemedim ama izlenmeye değer pek matah bir şey olmadığı kanısındayım. Buna nasıl mı karar verdim? Çünkü Season of the Witch kadar berbat bir film izlemedim. Nicolas’ın sırf para için her türlü filmde rol almaya hazır olduğuna eminim. Son zamanlarda bir ton filmin çekiminde çünkü… Zaten kendisi de sorunluymuş. Neyse, onun özel hayatı bizi ilgilendirmez ama paraya sıkıştığı bir gerçek. Bu yüzden de nasıl bir filmde oynayacağına bakmadan gelen tekliflerin üstüne atlıyor gibi. Çünkü rol aldığı filmler son derece vasat çıkıyor. Cadılar Zamanı da öyleydi.

Vampires Suck (Biri Beni Isırdı)

Gönderen Konuşan Blog On 08:41 0 yorum


Öncelikle "Bu ne biçim isim çevirisidir?" Demek istiyorum ve dedim :P Vampires suck demek, biri beni ısırdı demek miymiş? Hay Allah, ben de ingilizcem niye bu kadar kötü diye ağlardım :P Böyle bir isim çevirisi yapan sinemacıları koocaman alkışlıyorum. Niye ismin özgün çevirisini yapıp, "Vampirlerin Isırığı" demez ki bunlar?? Her zaman söylerim, orjinal çevirisini yapın!

True Blood (Doğru Kan)

Gönderen Konuşan Blog On 08:22 0 yorum


  Bir başka vampir dizisi True Blood (Doğru Kan) ise farklı bir yöntemle kendine kitle edinmiş bulunmakta: Seks satarak. Cinsellik aşırı derecede kullanılmakta, sırf bu yüzden diziyi izlemeyi bırakan birilerine şahit oldum. Vampir Günlükleri kadar tutuldu mu bilemiyorum ama dizinin baş karakteri Sookie’nin izleyiciler üzerinde pek de iyi bir etki yaratmadığını öğrendim.

Narnia Günlükleri: Aslan, Cadı ve Dolap

Gönderen Konuşan Blog On 03:02 0 yorum


Walt Disney Pictures ve Walden Media sunar… Yazar C.S. Lewis’in aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan unutulmaz klasiği ile yepyeni bir dünya’ya adım atmaya hazırlanın.

Konusu, gizemli bir profesörün eski malikânesinde saklambaç oynarken tesadüfen keşfettikleri gardırop sayesinde Narnia’nın büyülü dünyasına açılan Lucy, Edmund, Susan ve Peter adında dört kardeşin fantastik hikâyesi.

Görsel efektler fena değil. Edmund’u (Skandar Kynes) ve Beyaz Cadı’yı (Tilda Swinton) canlandıranlar dışındaki oyuncuların performansını pek başarılı ya da daha doğrusunu söylemek gerekirse, inandırıcı bulmadım diyebilirim. Tabii bu benim fikrim. Bunun dışında serinin en iyi çekilmiş filmi diyebilirim. Çünkü bundan sonraki filmleri (bkz. Prens Caspian, Şafak Yıldızının Yolculuğu) ilk filme göre beklentileri karşılamıyor. Sönük kalıyor. Umarız dördüncü filmi ilk filminden daha iyi olur. Aksi halinde Narnia severler hayal kırıklığına uğrayabilir.

Narnia Günlükleri Aslan, Cadı ve Dolap’ı izleyiniz, izlettiriniz. Bu yeni ve büyülü ülkeyi seveceksiniz…

Filme notum, 10 üzerinden 7.5




Close My Eyes (Kapat Gözlerimi)

Gönderen Konuşan Blog On 02:48 0 yorum


Yapım yılı 1991.

Başrolde “Closer” filmiyle büyük çıkış yapan Clive Owen, Saskia Revees  ve “Harry Potter” serisinde Severus Snape’e hayat veren aktör Alan Rickman var.

Filmin konusu üçlü bir ilişkinin sıra dışı hikâyesi… Alan Rickman, zeki ama sıkıcı ve biraz da kendini beğenmiş ‘Sinclair’ karakterini başarıyla oynuyor. Siclair’e gıcık olup ve sonrasında ona merhamet edeceksiniz. Bu, Alan’ın iyi oyunculuğundan gelmekte… Sinclair, Natalie ile evlidir ama Natalie ve kardeşi Richard arasında sıra dışı bir ilişki vardır. Evet, ensest bir ilişkiden söz ediyoruz! Bu iki kardeş birbirinden kopamaz ama Natalie bir yandan bunun tehlikesinin farkında, bir yandan da kalbine ve kardeşine söz geçiremez. Her şeyden önce, Sinclair’in bunu öğrenmesinden endişeleniyordur. 

Harry Potter ve Felsefe Taşı

Gönderen Konuşan Blog On 02:05 0 yorum


“Bu film size gerçek sihri keşfettirecek” – Konuşan Blog

Harry ile başladığım yolculuğa, hafızamın çok genç olduğu günlerden, çocukluğumdan başlamayı isterdim ama o zamanlar henüz tutkunu olmadığım ve tam anlamıyla keşfedemediğim bir dünya için söylenecek pek fazla şey yok. Çünkü bu tutkum, daha yeni başlıyor…

Bir başyapıt… Muhteşem bir fikir ve yaratıcılık ürününün ilk basamaklarıdır Harry Potter ve Felsefe Taşı. Harry ile büyüyen biz yeni nesil, yazar J.K.Rowling’e sonsuz minnet duyuyoruz.

Invasion/Infection (İstila) ~ 2005

Gönderen Konuşan Blog On 01:57 0 yorum


İstila adında birkaç film var. Ama ben şimdiye kadar iki tanesini izledim; biri 2007 yılında çekilip başrolde Nicole Kidman ve Daniel Graig'in oynadığı, Robin Cook’un kitabından uyarlanan -ki tamamıyla kitaba bağlı kalınmamıştı- İstila, bir de birazdan size anlatacağım İstila (2005). Ama size birazdan anlatacağım 2005 yapım yılı Invasion (İstila)'nın diğer adı, Infection (Enfeksiyon)'dur. Çünkü internette Invasion (2005) diye arama yaptığınızda benim anlatacağım filmle ilgili hiçbir bilgi bulamazsınız. Onun yerine dizi olan Invasion'u bulursunuz. Bu yüzden aramayı Infection 2005 olarak yapınız.

2005 yılı yapım olan Invasion (İstila) 2007 yapım yılı olanından daha iyi değil. Hatta çok kötü ve çok saçma. Saçma dedim çünkü film başlarken bunun, gerçek olaylara dayandığı söyleniyor ki izledikten sonra, hatta filmin ortasında, hiç de inandırıcı gelmediğini göreceksiniz. Konusu, bir bölgeye gelen dünya dışı varlıklar. Ama bu filmde bildiğimiz tüysüz, uzun boylu, kocaman badem gözlü uzaylılar yok. Olayları da ne kahraman bakış açısından izliyorsunuz ne de hâkim bakış açısından. Olan bitenlerin hepsini polis arabasının içindeki polis kamerasından izliyorsunuz!

Saçma olmakla birlikte, inandırıcılığını yitirdiğinden, sıkılmanız olası. Bu yüzden film izlenmeye değer olmadığına kolaylıkla karar verebiliriz ki ben öyle yaptım ve en kötü filmler kategorisine koydum :P İzlemenizi tavsiye etmiyorum, tamamen vakit kaybı. Size kazandırdığı bir şey yok.

10 üzerinden 3 verdim. (Niye 3 verdim onu da bilmiyorum. Her hangi bir puanlamayı hak ettiğinden şüpheliyim çünkü.)


Sosyal Ağ (The Social Network)

Gönderen Konuşan Blog On 04:19 0 yorum

Facebook’un kuruluş hikayesi. Oyuncular oldukça seri konuşuyor (bkz. ilk dakikalar Mark ve kız arkadaşı) Mark’ın asosyal ama zehir gibi zekası olan bir genç olduğunu görüyoruz. Vaktini bilgisayar başında kod yapmakla geçiriyor Facebbok’u kurarken. Tabii bu sırada aleyhine gelişen olaylar oluyor ve en yakın arkadaşını site yüzünden kaybetme aşamasına geliyor. Ki asosyal olduğu yetmiyormuş gibi kalan son arkadaşı da  kaybetmek de korkunç bir şey.
Çok detaya girmeyeceğim ama izlerken sıkıldığımı söylemem gerek. Sanki ne dediklerini anlamak için Harward’da falan okumak lazım :D
Oyuncular genel anlamda fena değildi ama bu filmde Justin Timberlake’in oyunculuğu hoşuma gitti. Onu ilk kez bir filmde oynarken görüyorum ve bence bu yakışmış. Harika bir oyuncu olabilir, bu konuda potansiyeli var bence.
10 üzerinden 5 verdim.

Devil

Gönderen Konuşan Blog On 04:17 0 yorum

Başlangıç güzeldi. Her şeyi tersten görüyoruz ve o sırada hikaye anlatılıyor falan filan… Biraz ümitlendim ama yanlış yapmışım. Çünkü  M. Night Shyamalan  (yönetmen), eskisi kadar iyi değil artık… En sevdiğim filmleri The Village ve İşaretler‘di. Özellikle Village (köy) filmi beni etkilemişti. Ne kadar sade olursa olsun beklenmedikti. Neyse konumuz bu değil, konumuz Şeytan klişeleri :)
Evet, yine bir Şeytan filmi. Ama hiç olmazsa saçma sapan nedenlerle musallat olmadı burada. Onun bir amacı olduğunu görüyoruz bu filmde.
Film, tek mekanda geçtiği için bazı kişiler sıkıcı bulabilir. Zaten tek mekanda film çekmek de hiç kolay iş değil, bu cesaretinden dolayı yönetmeni kutlamak lazım gelir. Yeri gelmişken de söyleyeyim; tek mekanda geçen güzel bir film izlemek isterseniz The Frozen (Dondurucu) filmini izlemenizi tavsiye ederim. Hem yaşanması olası olduğu hem de güzel çekildiği için oldukça geriyor :))
Evet, en son yönetmeni kutlamıştık. Son olarak oyuncular bana acemi geldi… Çok profesyonel bir film değildi ama vakit geçirmek için birebir. İyi ki de içgüdülerime güvenerek sinemasına gitmemişim vaktinde. Yoksa o kadar paraya yazık olurdu. (Korsanını aldım :D )  Filmimize de 10 üzerinden 6 verelim...

Piyanist (The Pianist)

Gönderen Konuşan Blog On 04:13 0 yorum
“Korkak bir Piyanist… Korkaklar asla sevilmez.” – Konuşan Blog
Film 3 dalda Oscar almış; En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Uyarlama Senaryo
Konumuz Nazi döneminde Yahudilere yapılan haksız muameleler. Bu dönemi yaşayan Piyanist’i hiç ama hiç sevmedim ben. Mücadeleci değil, bir korkak. Yoldaşlarına yardım etmeye korkarak kamptan kaçan bir Piyanist bu. Her ne yaşıyorsan yaşa ama asla kaçma. Hele seninle aynı şeyleri yaşayan insanları yarı yolda asla bırakma… Gel gör ki, adamımız bundan yana değil. Kendi canının derdine düşmüş.
Adrien Brody, bu korkak Piyanist’i ustalıkla canlandırmış. Aldığı ödülü sonuna kadar hak ediyor.
Lakin ben filmin genelini sevmedim çünkü fazla yavaş ve bazı sahneler bıktırıcı. Örneğin, Piyanist’in saklandığı ev. Burada, dışarda olup bitenleri yarı aralık perdenin arkasından izleyip duruyor ve biz kayda değer bir şey göremiyoruz. Zaten adamın korkak olması yeterince usandırıcı… Gerçek yaşantıdan olması filmi etkileyici kılıyor elbette ancak olayları Piyanist’in gözünden gördüğümüz için pek de etkileyici olduğunu söyleyemeyeceğim. Çünkü dediğim gibi, adam sürekli kaçıyor. Yani o dönemin vahşetine dair detay yok. Bu yüzden izlerken -bazı sahneler dışında- hiç bir şey hissetmedim. Hissettiğim tek şey; kızgınlık.
Kime olduğunu tahmin edersiniz sanıyorum? :D
Bu arada, filmin son sahnelerine doğru çalınan parça çok hoşuma gitmişti. Sanırım Debussy’di :))
NOT: “En İyi Uyarlama Senaryo” ödülü fazla kaçmış gibime geldi.

Vampir İmparatorluğu (Daybreakers)

Gönderen Konuşan Blog On 04:11 0 yorum


“Farklı bir vampir senaryosu… Ama bir şeyler eksik sanki?” - Konuşan Blog

Filmin konusu yine Vampirizm. Ancak bu defa farklı şekilde işlenmiş. Bilirsiniz, vampirler kanla besleniyor. Yani en büyük kaynakları insanlar. Peki insan ırkının azalmaya başladığı bir vampir topluluğu nasıl olurdu?
Konu bu açıdan ele alındığı için oldukça iyi bir seçim. Yani öteki olmanın ağırlığı. Burada tabutta yatan, 18. yy vampirleri yok. Aksine, mitte son derece zeki varlıklar olduğu için oldukça gelişmiş bir dünya görüyoruz. Teknolojik bakımdan üst sınırdalar. Zaten afişten de anlaşılacağı üzere insan ırkını bu şekilde sütü sağılması gereken hayvanlar gibi kullanıyorlar.  İlgi çekici ama filmin sonu tatmin edici şekilde bitmiyor. Filmde Ethan Hawke, Sam Neill, Willem Dafoe gibi güçlü isimler var ama ben fazla beklentiniz olmasın derim… Dediğim gibi senaryo yeterince iyi uyarlanamamış. Oysa ki çekim tarzları gayet güzeldi. Yani çok daha iyi ele alınabilirdi çünkü senaryonun oldukça farklı olduğunu fark ediyorsunuz izlerken. Film bittiğinde de, “Olmamış ama bu ya…” diyeceğinize eminim. Zaten siz de takdir edersiniz ki, film öyle çok ses getirmeden, fark ettirmeden sessiz sedasız gösterilip kaldırıldı.
Yani izleyin, pek de vakit kaybı sayılmaz. Ama daha güzel olabilirdi diyorum…
Fragman:  

Oda

Gönderen Konuşan Blog On 04:09 0 yorum
Oda
“Basit ama etkileyici…” - Konuşan Blog
Basit bir kurgusu var. Ancak bu basitlik bile kesinlikle çarpıcı şekilde aktarılmış. Kitabımızın konusu; penceresiz bir odaya hapsedilmiş genç anne ve beş yaşındaki oğludur. “Anne” sekiz yıl önce kaçırılarak buraya hapsedilmiş ve cinsel istismara maruz kalmıştır. Bunun sonucunda dünyaya gelen oğul Jack, genç kadının kurtuluşu olacaktır…
Olayları beş yaşındaki Jack’in gözünden okuduğumuz için çocuğun “Anne” ile yaptıklarını okurken pek tabii sıkılabilirsiniz. Nasıl geveze bir çocuğu dinlemeye tahammülünüz yoksa, Oda ile sınırlı bir yaşam süren Jack’i dinlerken de sıkılmanız mümkün ancak biraz sabırlı olmalı ve ilerleyen sayfalarda sizin heyecan’ın beklediğini bilmelisiniz. Ve ilerleyen sayfalarda, Jack’e merhamet duyacak, “Anne” için üzüleceksiniz.
Yazar Emma Donoghue, sizi kısa sürede bu Oda’ya hapsedecek… Anne-evlat ilişkisindeki derin sevgiye bir kez daha şahit olurken, Odadaki her türlü duygusal darbeye hazır olun.
Kesinlikle okunması gereken çağdaş bir psikolojik roman.

Black Swan (Siyah Kuğu)

Gönderen Konuşan Blog On 04:07 0 yorum

Black Swan’ın yönetmen koltuğunda Requiem For A Dream (Bir Rüya İçin Ağıt)’la başarılı çıkış yapan Darren Aronofsky var. Müziklerini Clint Mansell yapmış (oldukça güzel) ve dört ödül almış bulunmakta; En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu (Natalie Portman) ve En iyi sinamatografi.
Filmimiz psikolojik gerilim türünde. Nina (Natalie Portman) oldukça hırslı bir balerindir. Hem Beyaz hem de Siyah Kuğu rolünü kapabilmek için büyük bir hırs yapar ve bunu başarır da. Ancak rolünü ondan çalmak isteyen bir rakibi vardır…
İzlediğim en iyi filmler arasına girmiş bulunmakta. Nina’nın kabuslarıyla gerçeği karıştırdığı noktada ben de aynı hisleri yaşayarak, hayalle gerçeği karıştırdım. Bu açıdan Natalie çok başarılı bir oyunculuk sergilemişti ve filmi çekenler de o sahnelerde çok başarılıydı. Tam bir psikolojik savaş.. Bazı sahneler +18 kitlesi gerektiriyor bu arada :)))


Zebani (The Gargoyle)

Gönderen Konuşan Blog On 04:04 0 yorum

İtiraf etmeliyim ki, başta beni bu kadar etkileyeceğini düşünmemiştim. Çünkü ilk yüz sayfasında sıkılmıştım biraz. Ancak sonraki sayfalar… Zebani, Andrew Davidson’un ilk kitabı olmasına rağmen son derece başarılı bir bestseller. Ve tarafımdan “Korkunç Güzel!” diye nitelendirilmiştir. Bitirdiğimde yüreğim hafif hızlı çarpıyor ve “Aman Tanrım, Aman Tanrım..” diye söyleniyordum tekrar tekrar. Kesinlikle abartmıyorum sevgili okurlar..

The Vampire Diaries (Vampir Günlükleri)

Gönderen Konuşan Blog On 03:59 10 yorum

The Vampire Diaries (Vampir Günlükleri). Yine bir vampir fenomeni. Biz geçlerin diziyi tuttuğu aşikar. Dizide farklı mistisizmler de mevcut; cadılık, kurt-adam gibi… Belki de diziyi tek düze olmaktan kurtaran en önemli şeyler. Oyuncuların performansını da göz ardı etmemek lazım elbette; Nina Dobrev başarılı bir şekilde iki zıt karakteri canlandırıyor. Paul Wesley, Ian Somarhalder ve geri kalan, sıradan karakterlere hayat veren diğer oyuncular da öyle. Dizinin tutulmasını sağlayan bir diğer faktör de, düzenli bir heyecan, beklenmeyen olaylar silsilesi…
Vampir Günlükleri, vampir fenomenine yeni bir soluk getirmiş. Kısa sürede kitleyi kendine hayran bırakarak sezonların kısa sürede izlenmesini sağladı. Şimdi herkes 3. Sezon’u heyecanla beklemekte. Peki Vampir Günlükleri’nin 3. sezonu ne zaman? : Yeni sezon’un ‘Eylül’ de olacağı, duyumlar arasında.

King's Speech (Zoraki Kral)

Gönderen Konuşan Blog On 03:55 0 yorum

Gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlanan film; Kralın Konuşması (King’s Speech). Filmin asıl adı budur. Tam 4 Oscar aldı; en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu, en iyi senaryo ve en iyi film.
Şunu söylemem gerek; en iyi senaryo ödülü tamamen saçma. Senaryo zaten özgün değil, bir biyografiden uyarlama. Akademi bu ödülü vermekle yanlış yapmış.
Colin Firth (Kral) ödülü hak etmiş. Kekeme kralı başarılı bir oyunculuk performansıyla canlandırmıştı. Filmde Kral George’un babasını, Harry Potter’ın Albus Dumbledore’u olarak ün yapan Michael Gambon canlandırdı ve şaşıracağınız diğer Harry Potter oyuncuları da öyle… Helena Bonham Carter’ı da Bellatrix Lestrange rolüyle tanımıştık ve bu filmde de Kral George’un mütevazı eşini canlandırıyor. Son olarak, filmde çok sık görülmese de bir İngiliz Lordu olarak sonlara doğru çıkan Timothy Spall vardı. (Harry Potter’da Kılkuyruk/Peter Pettigrew rolünde)

Başımıza Gelenler - Life as We Know It

Gönderen Konuşan Blog On 21:43 0 yorum






"Çocuk bakmak herkesin harcı değildir ama öğrenilebilir." - Konuşan Blog

2010 yapımı. Filmi izlerken hem eğlendim hem de duygulandım. Çocuk bakmak güzel şey dedim. Hatta bir an için o küçük oyuncuya ben bakmak istedim, öyle şekerdi ki! Filmin konusu, Sophie adındaki bebeğin annesi ile babasının kazada ölmeden önce en yakın arkadaşlarını, Sophie’nin koruyucu ailesi seçmeleri. Olaylar bundan sonra eğlendirici bir hal alıyor ama müthiş bir komedi beklemek hata olur. Sadece boş vaktinizi değerlendirebileceğiniz hoş bir romantik komedi filmi diyebiliriz. 10/6.5 verdim. Zaten IMDB notu da benim verdiğim civarda 6.1  





Dondurucu - Frozen

Gönderen Konuşan Blog On 07:20 0 yorum




Soğuk sizi ısıracak.- Konuşan Blog

Evet, bloga ne yazmalıyım derken aklıma gelen ilk şey. Kelimenin tam anlamıyla dondurucu bir film. Abartılan hiçbir şey yok. Yaşanılabilirlik olasılığı mümkün olan şeyler olduğu için etkileyicilik yüksek. Tek mekan ve abartısız gerilim dolu anlar. Bence çok başarılıydı, özellikle de tek mekan olduğu düşünülürse. Karakterlerin yaşadığı acıyı sanki siz yaşıyormuş gibi olacaksınız. Ben sevdim açıkçası. Tabii bu muydu? diyenlerimiz olabilir ama objektif bakıp yorumlamak lazım. Canım acayip sıkılıyordu ve bu iyi geldi gerçekten. IMDB notuna da baktım, 10 üzerinden 6.4 almış. İyi puanlama. Ben de 10/6 veriyorum.

İzlemeniz tavsiye olunur. Filmin konusu: Telesiyejde mahsur kalan üç gencin dramı. Yaşadıkları gerilim dolu anlar.

Şimdi Fragman.


frozen fragman | izlesene.com

Last Song - Son Şarkı

Gönderen Konuşan Blog On 02:56 0 yorum

Miley Cyrus başrolde. Onun tek bir şarkısını bile dinlememiştim, biri hariç: Can't be tamed. Fena da sayılmazdı. Ama ben onun oyunculuğunu beğendim bu filmde.. Sorunlu ergen kızı güzel oynamış :) Filmin konusu babasının yanına tatile gönderilen genç ve asi kızın dramı. Film; dram, aile, gençlik ve romantik kategorilerine giriyor. Bence o kadar da kötü değildi. Böyle dedim çünkü IMDB notu epey düşük. 10 üzerinden 4.4 almış... Boş zamanınızı değerlendirebileceğiniz güzel, hoş bir filmdi. Duyduğuma göre kitabı da varmış ki bence ilk önce kitabını okuyup sonra izlemek en güzeli. En iyisi kitap çünkü. Üstüne de izlediğinizde tadına doyum olmaz. (bkz. Harry Potter serisi)  Ben 10/6 verdim :)

Şimdi fragman.